Kansuk İlaç. San. Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı F. A. Tolga Sözen ve Yönetim Kurulu Üyesi Sibel Sözen:
“60. yılımızda Hadımköy’deki yeni tesisimizde sağlık için güvenilir ürünler sunmaya devam ediyoruz”
Kansuk İlaç. San. Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı F. A. Tolga Sözen ve Yönetim Kurulu Üyesi Sibel Sözen ile bir söyleşi gerçekleştirdik:
Kansuk İlaç’ın tarihçesini anlatır mısınız?
SİBEL SÖZEN: Kansuk Laboratuvarı Türkiye’nin en eski ilaç firmalarından biridir. Ecz. Noöl Canzuch tarafından 1833 yılında açılan “İngiliz Eczanesi” (Pharmacie Britannique)’ne bağlı olarak kurulmuştur. J. Canzuch döneminde İngiliz Eczanesi büyük bir gelişme göstermiş ve İstanbul’un en önde gelen eczanelerinden biri olmuştur. Halkın İngilizlere karşı olan olumsuz tutumundan korunmak amacıyla “İngiliz Eczanesi”nin adı “Kanzuk Ezcahanesi” ve laboratuarın da “Caneti Laboratuvarı” olarak değiştirilmiştir. Ecz. Muhiddin Hüsnü (1901 – 1969) 1932 yılında eczane ve laboratuvarı devir almış (16) ve eczanenin adını “İngiliz Kanzuk Eczanesi” olarak değiştirmiş ve kendisi de “Kanzuk” kelimesinin soyadı olarak kabul edilmiştir. Eczane 1960 yılında kapatılmıştır.
Dr. İsmet Sözen tek başına Karaköy Mumhane Caddesi’nde yatırımına başlanan ancak sürdürülemeyen bir ilaç imalathanesini, 1960 yılının Şubat ayında eski sahibi eczacı Muhittin Kanzuk’tan devraldı ve firmanın adını Kansuk Laboratuvarı olarak değiştirdi. 1973 yılında Florya’da yeni bir fabrika binasına firmayı taşıdı.
1929 yılında Uşak’ta doğan Sözen, İlk ve ortaokulu Uşak’ta tamamladı, 1944 yılında İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’ne girdi ve 1953’te İstanbul Üniv.Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.
Dr. İsmet Sözen’in İş hayatındaki prensibi hep yeni mamuller peşinde koşmak ve bunları yerli olarak üretmek oldu. Çünkü her ne olursa olsun ülkenin yerli sanayi ile kalkınacağına inanıyordu. ‘Yerli sanayi güçlenmediği müddetçe bağımlılıktan kurtulamayacağımız için, her şeyi yerli olarak üretmeye çalıştım…’ Tek sefer kullanıp atılan enjektör Üretimi dünyada başlamıştı. Bunu 70’li yılların başlarında Türkiye’de yapmaya başladı.
Kansuk; Kan torbası üretiminde Türkiye’nin tek, kalitede dünyanın da sayılı üreticilerden biridir.
1980 öncesi Türkiye’de kan almada hep şişe kullanılıyordu ancak dünya plastik torbaya yöneldi. Bu yeniliklerin peşinden koşularak, bunun imalatını öğrenmek amacıyla Avrupa’da yapılan pek çok araştırma sonucunda Alman Biotest firmasının lisansı ile 1985’te Türkiye’de Kan Torbası imalat yapılmaya başlandı, sonrasında Kansuk kendi teknolojisi ile uzun zamandır kan torbası imalatını başarıyla yürütmektedir. Kansuk Türkiye’de bu konunun tek imalatçısıdır. Bugün Kansuk Kan torbaları Avrupa da bilinmektedir. Başka bir yenilikçi öncü ürünümüz, çocuk ishallerinde kullanılacak elektrolit bazlı “tuz şeker” adı altında 1972 senesinde yaptığımız ruhsat müracaatı “böyle ilaç olmaz” denilerek reddedildi. Ancak Daha sonra Unicef gelip ve bu ilacın yapılması için bakanlığı zorlaması ile bu kez bakanlık tarafından Kansuk bu ilacı yapmakla görevlendirdi ve o günden beri Ge-oral imalatı yapılmaktadır. Ülkemizin 1980’li yıllarda Antiseptik Solüsyon sıkıntısı çekmesi nedeniyle. Bir İsviçre firması ile Lisans Anlaşması yapılarak üretimine başlandı. Bu ürünü şimdi Biokadin markası ile üretilmektedir.
İsmet Sözen, aynı zamanda Türkiye İlaç Sanayi Derneği’nin kurucusudur ve uzun yıllar başkanlığını yapmıştır. Aynı zamanda İstanbul Sanayi Odası Vakfı kurucu üyesidir. 2019 yılında Kansuk Yönetim Kurulu Başkanlığını Fevzi Akif Tolga Sözen devralmıştır.
F.A. Tolga Sözen 1964 yılında İstanbul’da doğmuş, Kabataş Erkek Lisesi sonrasında Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden 1986 yılında mezun olmuştur. Pratik deneyim kazanmak için bir sene Almanya’da bir ilaç firmasında, arkasından da üç yıl Amerika Birleşik Devletleri’nde bir ilaç firmasında çalışmıştır. Bu dönemde ayrıca Univercity of Connecticut’ta MBA devam etmiştir. 1990 yılından itibaren Kansuk’da çalışmaya başlamıştır. İlk on sene sadece Satış ve Pazarlama Müdürlüğü sonrasında da Genel Müdür görevlerinde bulunmuştur. Sivil toplum çalışmalarında da aktif olan Sözen, 2005 yılından bu yana İstanbul Sanayi Odası da meclis üyeliği, Meslek Komitesi başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuş ve halen ve Meslek Komitesi başkanlığını sürdürmektedir. 2014 yılından beri de Marmara Tıbbi Cihaz Üreticileri ve Tedarikçileri Derneği (MASSİAD) Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini yürütmektedir. Şu an Tüm Tıbbi Cihaz Üretici ve Tedarikçileri Federasyonu (TÜMDEF) yönetim kurulu başkan vekilidir. İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi (İSEK) kurucu üyesi ve eş başkanıdır, İlaç işverenler Sendikası (İEİS) denetim kurulu üyesidir.
Kansuk İlaç, T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından, formüller hazırlamak, üretmek, ihraç ve ithal etmek, hastanelere ve diğer farmasötik firmalara bunları sağlamak üzere ruhsatlandırılmıştır. Firmamız GMP’ye uygun üretim yaparak ve ISO 13485: 2016 Kalite Yönetim Sertifikalarına ve Kan torbaları ve Lökosit Filtreli Setler için de CE sertifikalarına sahiptir.
Kansuk 2019 yılında 10.500 metrekare kapalı alana sahip modern GMP ve ISO 13485:2016 uyumlu fabrikasına taşınmıştır.
Bugün için Kansuk beşeri ilaç üretimi, Tıbbi Cihaz (Kan Torbaları ve Lökosit Filtreli Setler) üretimi ve Kan ürünleri pazarlaması konularında faaliyet göstermektedir.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
F.A. TOLGA SÖZEN: Ben 31.3.1964’de İstanbul Üsküdar’da doğdum. Liseyi 2 sene Kabataş Erkek’te okudum, son seneyi üniversite imtihanıma daha iyi hazırlanabilmek için Yeşilköy Lisesinde okudum. 1986 da Boğaziçi işletmeyi bitirdim. Arkasından bir sene Almanya’da sonrasında da üç sene Amerika’da ilaç firmalarında dahili denetimde çalıştım. Bu arada Univercity of Connecticut ta master’a başladım. 1990 yılında Türkiye’ye dönüp Kansuk’ta babamla birlikte çalışmaya başladım. İlk sene yatırımlar dolayısı ile zamanım hep Almanya’da geçti neredeyse. Sonrasında baktım babamın tam anlamıyla kontrol etmediği tek yer satış-pazarlama, ben de oraya geçtim. 2000 yılına kadar Satış-Pazarlamayı yönettim. Benim için çok büyük bir tecrübe oldu. Öncelikle İstanbul, Antalya, Bodrum haricinde bir şehir bilmeyen bir İstanbullu iken Türkiye’de ayak basmadığım yer kalmadı. Son senelerde motorla da çok dolaştığım için haritada parmağınızı koyun en fazla 50 km yanından muhakkak geçmişimdir. 2001 krizinden sonra ofise döndüm ve Genel Müdür olarak görev aldım. 2019 başında babamın rahatsızlanmasından sonra Yönetim Kurulu Başkanı oldum.
Bu yıl 60. Yılınızı kutluyorsunuz. Bir aile şirketi olarak ve yüzde yüz yerli firma olma özelliğini koruyarak bugüne kadar ilaç ve tıbbi malzeme konusunda başarılı çalışmalar sergiliyorsunuz. Yeni fabrikanızdan ve firmanızın çalışmalarından biraz bahseder misiniz?
Yeni fabrikamızın alt yapısını Avrupa’ya dahi üretim yapacak şekilde GMP ve 13485:2016’ya tam uyumlu yaptık. İlaç üretim bölümünün de tüm makineleri yenilendi. TİTCK’daki değişiklikler ve pandemi nedeni ile üretim izinlerimizi ancak Mart 2020’de alabildik. Ancak meşhur Kanzuk pastilimizin imalat alanı kurulumu devam etmektedir. TİTCK ile geçtiğimiz süreçte problem yaşadığımız için bu ürünümüzün imalatı aksadı. İnşallah önümüzdeki dönemde bunu da devreye alacağız. Kan Torbası ve Filtreli Setler bölümünde imalat alanı genişledi. Avrupa’da da kapanan bir firmanın temiz durumundaki cihazlarını almıştık, bunların kurulumu ile kapasitemiz daha da genişledi. Kan ürünleri depolama ve sekonder ambalajlaması için de çok daha büyük ve uygun bir alanımız var artık.
Kansuk Laboratuarı’nın kurucusu babanız Dr. İsmet Sözen’in “Her şeyi üretmeliyiz, müthiş yerliciyimdir” sözü firmanızın vizyon ve misyonunu oluşturdu sanırım?
Tabi ki, gücümüz yettiğince her şeyin öncelikle yerlisini nasıl yaparız diye bakıyoruz. Ancak, her ne kadar söylemler tam tersi ise de yerliye olan antipati veya yerli için oluşturulan zorluklar ve hâksız rekabet koşulları çalışmalarımızı çok etkiliyor. Firmamızın çalışmalarını sürdürebilmesi ve yerli ürünlerimizi destekleyebilmesi için artık ithal ürünlere de hayır demiyoruz. Son 20 senede küreselleşme yerli üretimi çok vurdu. Birçok geri kalmış ülke yerel üretim için uluslararası firmalara kolaylıklar sağladırlar. Bu firmalar da dünya genelinde satış teşkilatları kurarak ölçek ekonomisinden faydalanıp yerel üreticilerin maliyet fiyatına bitmiş ürünü distribütör marjları dahil teslim eder duruma geldiler. Bu yüzden birçok yerel firma kapandı veya büyüyemedi. Pandemi öncesi gelişmekte olan ülkelerde bir yerel üretimi teşvik belirtileri görmeye başladık. Sanırım pandemide yaşanan tedarik problemleri yüzünden kabul edilmiş standart ve kaliteyi yakalayabilen yerel üreticiler için ikinci bir fırsat karşımıza çıkabilir.
Ürünleriniz kaç gruba ayrılıyor?
Şu an üç grupta hizmet veriyoruz. Beşeri ilaç üretimi, Kan ürünleri ithalatı ve Pazarlaması, Tıbbi Cihaz (Kan torbası ve Lökosit Filtreli Setler) imalatı.
Kan torbası üretiminde Türkiye’nin lider, dünyada ise sayılı üreticilerden birisiniz. Bunu nasıl başardınız?
Ürün olarak Kan Torbası ve Lökosit filtreli setler çok zor bir Pazar. Üretimi, Ar-Ge’si, medikali pazarlaması ve uygulaması kolay değil. Küreselleşme sonrası dünyada neredeyse sadece dev firmalar kaldı. Bu dev firmalarla rekabet hem maliyet fiyat, hem de yenilik ve klinik çalışmalar nezdinde yürüyor. Rakipleri ve literatürü çok iyi takip edip gelişmelere göre pozisyon almak gerekiyor. Türkiye’de kan toplama işi tamamiyle Kızılay’a devredilene kadar pazarda her yönüyle lider durumdaydık. Dünya’da bir yenilik olmuşsa önce biz pazara tanıtırdık ondan sonra ithalatçılar onun benzeri ürünleri getirmeye başlarlardı veya bir ithalatçı orijin firma kalite çalışması diye bir şey başlattığında biz onun en iyi şeklini literatürden öğrenir onlardan daha iyi yapar duruma gelirdik. Almanya’da bir merkezde bir keresinde çalışma yaptık. 15 sonuçtan 2’sinin uygun çıkmadığı söylendi. 2 ay burada yapılan çalışmayı gözden geçirdik, simule ettik, literatür taradık. Hazırladığımız raporu kan merkezi yöneticisi bir profesör ve iki doçenti ile birlikte İngilizce ve Almanca 2 saat müzakere ettik. Sonunda ürün uygunsuzluğuna yol açan nedenin birçok şeyin bileşkesi sonucu olduğunu ispat ettik. Bizim bulgularımızı Alman transfüzyon kongresinde olduğu gibi yayınladılar. Bu arada transfüzyon alanında belki de ilk defa bir Türk şirketi olarak orijinal ürün yaptık. Pathojen inaktivasyonunda yoğun çalışma yapan Amerikalı Cerus firması ile iki doz trombosit süspansiyonunun tek bir filtre ile filtre edilebilmesi için bir set geliştirdik ve endikasyonunda bu uygulamanın yer alması için gerekli klinik çalışmaları gerçekleştirip saygın dergilerde yayınlanmasını, uluslararası transfüzyon kongresinde (ISBT) de poster olarak sunulmasını sağladık. Bizden sonra büyük şirketler de bu ürünü yapmaya çalışıyorlar. Şu an, bahsettiğimiz bu ürün ile Fransa’da üç aşamalı bir test sürecini başarıyla atlattık ve Fransa ulusal ihalesine katılma hakkını elde ettik. Sonuç olarak, bu işte başarılı olmak ve başarıyı sürdürmek için tüm safhalara çok hakim olmak, tecrübeli bir ekip sahibi olmak ve de bıkmadan usanmadan çalışmak gerekiyor.
Üretimleriniz Kızılay’ın ana faaliyet alanına yönelik ürünler. Kızılay, yerli ve milli olan ürünlerinize yeterli ilgiyi gösteriyor mu?
Kızılay, Sayıştayı bahane ederek herhangi bir yerli firma için fiyatlar aynı olsa bile hiçbir şekilde tercihte bulunamayacağını söylüyor. Önümüzdeki beş senelik ihtiyacını kapsayacak şekilde çok büyük ve uluslararası firmaların katılacağı tipte bir ihale açtığı için maliyet açısından ihaleyi kazanma şansımız olmuyor. Halbuki pandemi sırasında da gördük ki uluslar özellikle Avrupalılar kendi ihtiyaçları söz konusu olunca hemen ürün ihracatını engelliyorlar. Bu bakımdan biz de Kızılay’ın en azından ihtiyacının bir kısmını tedarik güvenliği amacı ile yerli üreticiden alması çok önemlidir.
İhracatınız var mı?
Kan Torbası ve Lökosit filtreli setler için uzun süredir ihracat yapıyoruz. Düzenli olarak sattığımız yerler Irak, Suudi Arabistan, Cezayir, Yunanistan, Güney Afrika ve Kuzey Avrupa’dır. Daha önce bahsettiğim gibi Cerus firması ile birlikte geliştirdiğimiz ve Avrupa’da özellikle kendi markamızla pazarlanan IPP Pooling Set ile Fransa ihalesine hazırlanıyoruz. Değerlendirmenin fiyat ile birlikte fiyat dışı unsurları da içerecek şekilde yapıldığı bu ihaleyi kazanırsak gerçekten çok büyük bir sıçramayı daha gerçekleştirmiş olacağız. İlaç konusunda da ihracat için çalışmalara bu sene başlayacağız. Sonuçta Türkiye’de ki sıkıntılar çözülene kadar kendimize yeni pazarlar bulmamız gerekiyor.
Çok inatçı, kolay kolay pes etmeyen bir özelliğiniz var. Kansuk Laboratuarı olarak yabancı markalar ile maliyet açısından baş edebilecek bir duruma geldiniz mi?
Doğrudur, bu bizim ailede var. Bugüne kadar rakipler ve çeşitli zorluklar karşısında iyi mücadele verdik. Pandemi sonrası oluşacak yeni durum için de pozisyon alacak şekilde kadromuzu güçlendiriyoruz. Mücadeleye devam (:
Önümüzdeki yıllarda yenilikçi “innovativ” ürünleriniz olacak mı? Ar-Ge çalışmalarınızdan biraz bahseder misiniz?
Zaten Tıbbi Cihazlar için bir tasarım ekibimiz vardı. Şimdi bir AR-GE bölümü kurduk ve deneyimli bir arkadaşımızı başına geçirdik. İlk etapta eksiklerimizi gidereceğiz. Mümkün olursa AR-GE Merkezi olmayı da hedefliyoruz. Hem ilaç hem de Tıbbi Cihaz olarak uzun bir liste yaptık. Bunlardan seçtiklerimizin kendi bünyemizde üretilebilmesi için gereken geliştirmeleri yapmayı planlıyoruz. Bu arada pre filled syringes (PFS) denen dolu şırınga üretimi ile ilgileniyoruz. Görüldüğü kadarı ile bundan sonra dünya bu pandemileri belli aralıklarla görmeye devam edecek. Bu dolu şırıngalar sayesinde aşılama çok daha verimli ve hızlı yapılabilmektedir. Dünya’da bu alanda faaliyet gösteren firma sayısı sınırlıdır. Bu zorlu proje bize yeni ve rekabetçi bir pozisyon yaratabilir.
Tıbbi cihaz alanında şu an Dünya’da ve Türkiye’de acımasız bir rekabet var. Siz tıbbi cihaza mı yoksa daha çok ilacı mı yatırım yapıyorsunuz?
Rekabet her alanda korkunç. Biz şu an Tıbbi Cihaz alanında biraz tıkanmış durumdayız. Bahsettiğimiz gibi yerli piyasanın ihtiyacı Kızılay tarafından gideriliyor. Pandemi dolayısı ile yeni ihracat pazarları edinemiyoruz, bize ulaşanlara verdiğimiz fiyatlar da ölçek ekonomisi yüzünden yüksek kalıyor. Bir de yeni tıbbi cihazlar yönetmeliğinin (MDR) yakında yürürlüğe girecek olması ve Türkiye olarak bizim AB’nin politik yaptırımları sonucu oyun dışına atılma tehdidi ile karşı karşıya kalmamız çalışmalarımızı etkiliyor. Bu alana yatırım yapıp yapmamaya karar veremiyoruz. İlaç tarafında yeni kurulan makinalarımız dolayısı ile düşük maliyetli üretim yapabilecek fazla kapasitemiz var. Bu kapasiteyi diğer firmalara fason üretim yapmak ve bu makinalarla üretim yapılabilecek formlarda yeni ürün ruhsatları almak şeklinde değerlendirmeyi düşünüyoruz. Tüm bunları yapabilmek için kuvvetli bir kadroya sahip olmak gerektiği için son bir senedir profesyonel kadromuzu güçlendirmeye çalışıyoruz. İlaç sektöründe en az 20 yıl deneyim kazanmış birçok yönetici aldık. İşler durgun iken bu arkadaşlarımızı sisteme uyumlaştırmaya çalışıyoruz ki işler açıldığında hızla planladığımız projelere başlayabilelim. Şu an için en büyük desteği insan kaynakları ve finans bölümlerinden sorumlu eşim Sibel Sözen’den ve bünyemize yeni katılan ilaç sektöründe uzun seneler görev yapmış olan Genel Müdürümüz Dr. Melih Gürsoy’dan alıyorum.
Bir röportajımızda; ileri bakmak için muhakkak bir sivil toplum kuruluşu ile yakın temasta olmak, gelişmeler konusunda gündemi yakından takip etmek gerektiğini söylemiştiniz. Bir sivil toplum kuruluşu başkanı olarak, sektör için STK’ların önemini de biraz anlatır mısınız?
Bir STK’ya üye olup sektör ile koltuk temasında olmanın sayısız faydası vardır. Her ne kadar STK tarafından özet ve toplu bir şekilde gelmesi yerine kendiniz bağlı olduğumuz Sağlık, Çalışma, Sanayi, Ekonomi, Ticaret, Maliye bakanlıkları ve bir sürü kamu kurumlarının bilgilendirmelerini kendi ekibinizle günü gününe takip etseniz dahi bu yazılar öyle karmaşık geliyor ve o kadar sık değişiyor ki muhakkak birine sormak istiyorsunuz. Ya böyle STK’ya üye birkaç arkadaşım var, zaten onlardan bu bilgileri toplu alıyorum onlara da soruyorum, bitti gitti diyebilirsiniz. O kadar çok tıbbi cihaz ve o kadar çok farklı problem var ki etrafınızdakilerden farklı bir sorununuz varsa ve de bunu muhakkak birinci ağızdan bir tek siz aktarabilecek durumdaysanız ne yapacaksınız? Özellikle Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu STK’lar ile birlikte çalışmaya çok önem veriyor ve her seferinde muhakkak bizlerin görüşlerini alıyor. Biz de ne yapıyoruz gelen dokümanları önce gözden geçiriyoruz, uzman arkadaşlarımız elden geçiriyorlar sonra üyelerimize sorup fikirlerini alıyoruz, sonra yine uzman arkadaşlarımızdan oluşan komiteler kurup ilgili kurum bölümleri ile bunların üzerinde yoğun çalışmalar yapıyoruz. Komisyonların tıkandığı yerlerde başkanlardan oluşan platformumuz aracılığı ile bu sefer Kamu üst kademe bürokratları veya İlgili Bakanlarla görüşüyoruz. Yine diyebilirsiniz ki ya geçen sene görüştünüz de ne oldu bir ödeme feragat işini halledemediniz. Doğrudur ama bu çabaları göstermeseydik. Feragat alacaklarımızın %60’ı olacaktı bundan haberiniz var mıydı?
Yine sevgili meslektaşlarımız diyebilirler ki ben istediğim kişiden rahatlıkla her zaman randevu alabilirim. Bu da çok doğrudur. Ancak, Kamu ile görüşmelerde ifade bütünlüğü çok önemlidir. Siz derdinizi çok iyi anlatmış olduğunuzu düşünebilirsiniz ama karşı tarafın ne anladığı daha önemlidir. Birçok zaman görüyoruz ki rastgele sohbet edildiği zaman sohbet arasında geçen ilgisiz çözümler, öneriler vs. platform olarak yaptığımız görüşmelerde sektör de ama böyle düşününler de var diye çarpıtılmış cümlelerle savlarımız çökertilmeye çalışılıyor veya ‘siz zaten sektörün küçük bir bölümünü temsil ediyorsunuz’ deniyor.
Tüm bu saydıklarımdan ve daha dile getirmediğim bir sürü sebepten dolayı tüm meslektaşlarımızı STK’lar bünyesinde buluşmaya davet ediyorum.
Son olarak hobilerinizden biraz bahsedebilir misiniz? Bildiğim kadarıyla profesyonel bir motorsiklet sürücüsüsünüz.
Doğrudur. 2001 krizinden sonra kafayı biraz sıyırınca motora heves sardım. Her sene 1 hafta tura çıkarım. Bugüne kadar Türkiye’de gitmediğim yer kalmadı. Balkanlarda da Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Hırvatistan, Montenegro, Karabağ vs. birçok yere birden fazla kere gittim. Sadece son iki senedir hem pandemi hem de işlerin yoğunluğu turlarımı aksattı. Biraz heyecanlı sporları seviyorum, bunun yanında iyi Windsürf ve kayak yaparım, tenis ve voleybol oynarım. İş hayatının stresini ancak böyle atabiliyorum (: