Rahim ağzı kanseri, dünya çapında kadınlarda en sık görülen kanserlerden birisidir ancak düzenli smear testleri ve HPV DNA ile tarama uygulayan ülkelerde sıklığı azalmıştır. Kadınlar tüm yaşamları boyunca risk altındadırlar. Rahim ağzının çok sık görülen bir enfeksiyonu olan insan papillom virüsü rahim ağzının hemen hemen tüm displazi (Bir dokuyu oluşturan hücrelerde kanser öncüsü olabilen anormal hücrelerin varlığıdır) ve kanserlerinden sorumludur. Erken teşhis sayesinde ölümcül riski bulunmamaktadır… Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Ateş Karateke, günümüzde çok sık rastlanan serviks kanserinin sebeplerini, nedenlerini ve tedavi sürecindeki son gelişmelerini bizlerle paylaştı…
Serviks kanseri nedir?
Serviks, rahimin alt kısmıdır. Bebeğin rahim içinde düşmeden durması için gerekli bir yapıdır. Serviks kanseri, HPV adı verilen virüsten kaynaklanır ve genelde cinsel temas yoluyla bulaşır. Serviks kanseri oluşma evresinde pek belirti göstermez. Daha sonra, pelvik ağrı veya vajinadan ilişki sonrası kanama olabilir. Normal hücrelerin kanser hücrelerine dönmesi genellikle 10 yıl alabilir. Bu 10 yılda tarama testleri ile yani Pap smear testi ve HPV DNA testi ile bu lezyonları yakalayabilir ve kolayca tedavi olabilirsiniz.
HPV Virüsü nasıl bulaşır?
HPV son yıllara kadar genellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubundaydı. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda temas yoluyla da bulaşabilir hale geldiğini gördük. Bulaşmanın yüzdesel oranını tam olarak bilmesek de; HPV virüsünü taşıyan bir kişinin kullandığı tuvaleti kullanmak, tuvalet kullanımı sonrası ellerini yıkamayan biriyle tokalaşmak, aynı eşyayı kullanmak (iç çamaşırı, mayo vs kullanılması) ile de bulaşabilir. Burada en önemli nokta kişinin HPV enfeksiyonunun o an aktif olmasıdır. HPV virüsünün şimdiye kadar 100’den çok çeşidi tanımlanmıştır. Tanımlanan çeşitlerin 6 ve 11 tipleri insanlarda sıklıkla görülebilir ve genital bölgelerde siğil olarak kendini gösterir. Bu siğiller, ellerde kollarda ve parmaklarda oluşan siğillerden farklıdır. Cinsel yolla bulaştığını söylediğimiz bu virüs, tam bir cinsel ilişki olmasa bile, virüs ten teması ile de bireyden bireye bulaşabilmektedir. Virüs ciltteki çatlaklardan vücuda girer ve orada gelişmeye başlar. Genelde vücut bağışıklık sistemi sayesinde, virüsle mücadele eder ve %90 oranında virüsü yok eder. Ancak %10’luk kısmı ise virüs uzun zaman uykuda kalabilir. Vücut direncinin kırıldığı, bağışıklık sisteminin düştüğü ağır gripler, kanser hastalığı, kemoterapi uygulamaları, ağır alerjiler, ağır stres ve üzüntüler gibi durumlarda ciltte siğiller halinde görülür.
HPV Bulaşmasının Belirtileri Nelerdir?
HPV virüsünün en belirgin özellikleri genital bölgede çıkan kabarcığa benzeyen siğillerdir. Bazı durumlarda bu siğiller makat bölgesinde de görülebilmektedir.
HPV’nin Erkeklerde ve Kadınlardaki Etkileri Nelerdir?
Virüsün erkeklerde görülen çeşitleri 6, 11, 16 ve 18 tipleridir. Bunlardan 6 ve 11′inci cinsler daha çok siğil yapmakta, 16 ve 18 tipleri kansere yol açabilmektedir. Bu virüslere erkeklerde penis, testis, bacak arası, kasıklar, bazen penisin içinde ve mesanede rastlanabilir. Erkeklerde penis kanserine neden olabilir.
Hangi kadınlar daha yüksek risk altındadır?
HPV cinsel yolla bulaşan bir virüs olduğu için cinsel yaşam şekli ile doğrudan ilişkili olabilir. Erken yaşta cinsel ilişki (21 yaşından önce), çok eşlilik, HPV için yüksek taşıyıcılık riskine sahip erkek (çok eşli) ile ilişki durumlarında, HPV enfeksiyon riski ve bağlantılı olduğu hastalıkların görülme sıklığı artıyor. Siğara içmek HPV infeksiyonunun kalıcı olmasına sebep olarak kansere yol açmasına yardımcı olabilir.
HPV hangi şekilde rahim ağzı kanserine neden oluyor?
Her HPV enfeksiyonu kansere neden olmuyor. Yaklaşık 15 tip HPV’nin kanser ile ilişkisi olduğu biliniyor. Özellikle HPV 16 ve 18 kansere en sık dönüşen tipler. HPV içeren cilt ve vücut sıvıları ile her türlü temas, enfeksiyonun bulaşmasına neden olabiliyor. Enfekte bireyle cinsel teması olanların yaklaşık 2/3’üne geçiyor. Ancak her HPV enfeksiyonunda aşırı endişeye gerek yok. Çünkü; HPV enfeksiyonunu takip eden ilk 1 yıl içinde bireylerin yüzde 70’inde, 2. yılda ise yaklaşık yüzde 90’ında enfeksiyon kendiliğinden ortadan kalkıyor; yani bireyin savunma sistemi normal çalışıyorsa, vücut bu virüsü yok ediyor. HPV enfeksiyonu geçiren kadınların sadece yaklaşık yüzde 10 kadarında kalıcı enfeksiyon gelişiyor. Yüksek riskli, diğer bir ifadeyle kanserojen etkili HPV, işgal ettiği hücrelere kendi genetik yapısını aktararak bir dizi etkileşimin başlamasına neden oluyor. HPV’nin bulaşması ile kanserin ortaya çıkması 10-15 yıla yayılan bir dönemde gerçekleşiyor ve ortaya çıkmadan önce “kanser öncüsü” birtakım lezyonlar şeklinde kendini gösteriyor. Rahim ağzı kanser tarama programlarının esas amacı da; kanser öncüsü bu değişimleri tespit etmek ve ortadan kaldırarak kanser gelişimini engellemektir.
Rahim ağzı kanserine karşı geliştirilen aşılarda son durum nedir?
Günümüzde 2 farklı koruyucu HPV aşısı kullanılıyor. Bunlardan birincisi; HPV 6, HPV 11, HPV 16 ve HPV18 tiplerine karşı geliştirilmiş olan dörtlü aşı. Dörtlü aşının kapsadığı HPV tipleri, rahim ağzı kanserlerinin yaklaşık yüzde 70’inden sorumlu tutulan HPV 16 ve HPV 18’in yanında, genital siğillerin yaklaşık yüzde 90’nından sorumlu olan ve kanser ile ilişkili olmayan HPV 6 ve HPV 11’e karşı da kullanılıyor. İkincisi ise, HPV 16 ve HPV 18 için kullanılan ikili aşı. Yapılan çalışmalarda, her iki aşının da içerdiği tiplerle ilişkili rahim ağzı kanserinin öncüsü lezyonlarını ve kanseri % 70 oranında engellediği gösterilmektedir.
Cinsel olarak aktif olmayan yani HPV ile hiç karşılaşmamış kadınlarda bu oran en yüksek düzeye ulaşıyor. En başarılı etki için çocukluk döneminde aşılanmakta fayda var. Çocukluk dönemi ülkemiz için önerilen yaş 11-15 arasıdır. Çocukluk döneminde yaptırmamış olanların 26 yaşına kadar aşı yaptırmaları önerilmektedir. Farklı görüşler olmakla birlikte, bu yaşa kadar aşı yaptırmayan olgularda bu yaş sınırı 45 yaşına kadar çıkarılabiliyor.
Kadınlar hangi durumlarda rahim ağzı kanserinden şüphelenmeli?
Rahim ağzı kanserlerinin büyük bir kısmı erken dönemde herhangi bir belirti vermiyor. Belirti vermesi durumunda en sık görülen şikayet vajinal kanama. Bu kanama, bazı kadınlarda adet dışında ortaya çıkan lekelenme şeklinde olabileceği gibi, daha tipik olarak ilişki sırasında veya hemen sonrasında fark edilen kanlı lekelenmeler şeklinde olabiliyor. Menopoz dönemindeki kadınlarda kanama görülmesi, daha sıklıkla rahmin iç duvarından kaynaklanan kanserleri akla getirse de, rahim ağzı kanserlerinin de buna neden olabileceğini unutmamak gerekiyor. Kanserin çevre yapılara yayılmaya başladığı ilerlemiş evredeki hastalıkta; idrar yapma veya dışkılama zorlukları, bacak ağrısı ve bacaklarda su toplanması gibi durumlar ortaya çıkabiliyor.
Rahim ağzı kanserleri nasıl tedavi edilir?
Tedavide 2 ana yöntem bulunuyor. Bunlardan ilki cerrahi tedavi. Bazı özel durumlarda farklılıklar göstermekle birlikte, erken evrede standart olarak uygulanan cerrahi yöntem; rahmin, kanserin yayılması muhtemel çevre yapılar ve lenf bezleriyle beraber çıkartılmasını kapsıyor. Bu hastaların bir kısmına, cerrahiye ek olarak ameliyat sonrasında tek başına veya kemoterapi ile birlikte ışın tedavisi uygulanması gerekebiliyor. Diğer tedavi şekli ise; ameliyat yapılmadan hastanın radyoterapi ve sıklıkla eş zamanlı verilen kemoterapi ile tedavi edilmesi. Radyoterapinin öncelikli olarak kullanıldığı tedavi seçeneği, genellikle cerrahinin uygulanamadığı ileri evredeki hastalar oluyor.
Rahim ağzı kanseri tedavisi olan kadınlar anne olabilir mi?
Rahim ağzı kanserlerinin diğer jinekolojik kanserlerden önemli bir farkı, bu kanserin üreme çağındaki yani ailesini tamamlamamış kadınlarda daha çok görülmesidir. Bu nedenle bu yaş grubunda bulunan ve çocuk sahibi olma arzusu olan hastalar için seçilecek tedavi özel bir önem gerektiriyor. Bu yaş grubundaki hastalarda sadece rahim ağzı ve lenf bezlerinin alınması ve rahim ana gövdesinin korunması sağlanabiliyor ve böylece doğurganlık devam edebiliyor. Ancak bu ameliyatın uygulanabilmesi için, ameliyat öncesinde titiz bir değerlendirilme yapılarak hastanın kriterlerine uygun olup olmadığının tespiti gerekiyor. Uygun hasta grubunda deneyimli ekiplerce yapılan bu ameliyatlar sayesinde, birçok kadın hem hastalıktan kurtulup hem de bebek sahibi olabiliyor.