Türk Hematoloji Derneği (THD) tarafından düzenlenen 48. Ulusal Hematoloji Kongresi 1-5 Kasım tarihleri arasında Antalya Su Sesi Otel’de gerçekleştirildi. Kongrenin ilk günü “Tartışmalı Konular ve Zor Olgular” kursu ile başladı. Beş oturumda toplam çözümü zor 15 olgunun ele alındığı kurs katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü. Kongrede 32 Bilimsel Oturum, 9 Uydu Sempozyumu, 12 Sözlü Bildiri ve 6 Tartışmalı Poster Oturumu yer aldı. Ayrıca katılımcılar kabul edilen posterleri elektronik ekranlar üzerinden takip edebilme imkânı yakaladılar. Kongrenin uluslararası gününde Türk Hematoloji Derneği ile Amerikan Hematoloji Derneği (American Society of Hematology – ASH) ve Avrupa Hematoloji Birliği (European Hematology Association – EHA) ile ortak eğitim oturumları düzenlendi. THD-ASH Ortak Oturumu’nda kansızlığa yol açan kalıtsal durumlardaki güncel gelişmeler konunun duayenleri tarafından aktarıldı. THD-EHA Ortak Oturumu’nda ise hızlı seyreden lenf kanserlerinde en yeni tedaviler ele alındı. Her iki derneğin başkanlarının katılımıyla gerçekleşen bu toplantılarda katılımcılar tanı ve tedavideki en son yenilikleri dinleme ve tartışma imkânı buldular. Kongrenin son günü damar tıkanıklığının (tromboz) tanısı, tedavisi ve önlenmesi konusu Tromboz, Hemostaz ve Anjiyoloji Derneği ile THD Ortak Oturumu’nda ele alındı.
Kongre çerçevesinde düzenlenen basın toplantısına: Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, Türk Hematoloji Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Şule Ünal Cangül, Türk Hematoloji Derneği Araştırma Sekreteri Doç. Dr. Neslihan Andıç ile Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Leylagül Kaynar katıldı.
“Hematolojide ilaca erişimde sorun yok”
Basın toplantısında konuşan THD Başkanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, Türkiye’nin, ilaca erişim anlamında dünyada az sayıda ülkede rastlanılan bir temin mekanizmasına sahip olduğunu söyledi. Ülkede ruhsatlı olmayan ilaçlara dahi, yurtiçi imkânlar tükendiğinde Sağlık Bakanlığı’ndan onay almak koşulu ile geri ödemesi sağlanacak şekilde ithaline imkân sağlandığını anlatan Prof. Dr. Ar, “Ancak, mevcut kur oranları, ekonomik koşullar ve SUT uygulamaları gibi birçok nedene bağlı olarak ülke içinde ruhsatlı birçok ilaca hastaların erişiminde sorunlar yaşanmaktadır. Bazı ilaçların geri ödeme fiyatlarının üretim veya ithal bedellerini karşılamaması nedeniyle ülkede yoka girmektedir. Bu ilaçlar arasında kanamayı engelleyen veya kanser tedavisinde kullanılan önemli ilaçlar da bulunmaktadır” dedi.
Genç Hematologlar Oturumu
Kongre hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Şule Ünal Cangül şu bilgileri verdi: “Diğer yıllardan farklı olarak Ulusal Kongrede bu sene eğitimi devam eden veya kariyerinin henüz başında olan genç hematologlara yönelik 2 ayrı “Genç Hematologlar Oturumu” yapıldı. Bunlardan ilkinde bilimsel makale yazma konusu ele alınırken Avrupa Hematoloji Birliği Başkanı Prof. Elisabeth Macintyre ve EHA Küresel Destek Programı Yöneticisi Prof. Gianluca Gaidano’nun da katılımı ile gerçekleştirilen ikinci oturumda bilimsel çalışmalara Avrupa ve Türkiye’den nasıl parasal destek sağlanabileceği, THD ve EHA’nın genç hematolog ve/veya Hematolog adaylarına sunduğu imkanlar gibi konular yine bu burslardan faydalanmış araştırmacıların deneyimlerini paylaşmaları eşliğinde tartışıldı. Paydaşlar Oturumu’nda ise Sağlık Bakanlığı (TİTCK) ve Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AİFD) katılımı ile Türkiye’de ilaca erişim konusu ele alındı. Türkiye’de Hematoloji alanında sadece hekimlerin ve araştırmacıların eğitimine değil aynı zamanda halkın, sağlık hizmeti verenlerin ve ilaç endüstrisi çalışanlarının da doğru bilgiye ve farkındalığa ulaşmasını hedefleyen THD bu bağlamda Kongrenin son günü İlaç Endüstrisi Çalışanları için de bir Eğitim Programı düzenledi.”
Genç hekim ve araştırmacıların desteklenmesi
Doç. Dr. Neslihan Andıç da konuşmasında hematoloji branşına ilginin az olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Hematoloji kan ve lenf dokusunun kanserleri ve selim hastalıkları ile uğraşan bir bilim dalıdır. Hastalıkların zor, tedavilerinin karmaşık olması, hastaların yatarak tedavi görme zorunluluğu gibi birçok nedenden ötürü Hematoloji ve kısmen Onkoloji tıbbın en meşakkatli alanları arasında yer almaktadır. Bir hematoloğun yetişmesi son derece uzun sürmektedir. 6 yıl tıp fakültesi, 4-5 yıl süren çocuk hastalıkları veya dahiliye eğitimi sonrasında 2 yıla yakın mecburi hizmet takiben 3 yıl hematoloji ve hematoloji sonrası yeniden 2 yıla yakın mecburi hizmet olmak üzere yaklaşık 17-18 yılda bir hematolog veya hemato-onkolog diplomasına sahip olunmaktadır. Mevcut hayat şartları, pandeminin getirdiği ek yorgunluk ve bıkkınlık, bunun üzerine eklenen uzun eğitim ve mecburi hizmet süreleri genç hekimlerin gözünü korkutmakta ve her geçen gün hekimler arasında hematolojiye talep azalmaktadır. Bunun en somut örneği geçtiğimiz yıllarda açılan 60’a yakın pediatrik hemato-onkoloji kadrosuna sadece 2 başvuru olmasıyla, açılan kapsamlı hematoloji onkoloji hastanelerinde çalışacak hekim bulunamamasıyla görmekteyiz. Bu bağlamda, THD gençleri özendirecek ve hematolojiye ilgiyi artıracak çalışmalar yürütmektedir. Eğitim süreleri, çalışma koşulları ilgili önerilerimiz sağlık otoritesi ile görüşülmüştür. Bunun dışında burs, tez destek, proje destek programları ile hematoloji seçmeyi düşünen pediatri veya iç hastalıkları uzmanlarına yardımcı olamaya onları tıbbın bu zor alanında çalışmaya özendirmeyi hedefliyoruz. Avrupa Hematoloji Birliği ile yapılan ortak programlar ve Türk Hematoloji Okulları ile ulusal hematoloji eğitim standardını yükseltme, hematoloji seçen her hekimin benzer imkânlara sahip olarak eğitim almasını destekliyoruz.”
Ulusal Hematoloji Akreditasyon Projesi
Bu konuda, attıkları bir başka adımın da Ulusal Hematoloji Akreditasyon Projesi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Andıç, “Söz konusu proje ile hedefimiz bireysel olarak hematologların ve hematoloji eğitimi veren merkezlerin ulusal temelde Avrupa Hematoloji Birliği ve Türk Hematoloji müfredatı çerçevesinde yeterliliklerinin standardizasyonudur. Bir başka deyişle, ülkedeki her merkezin söz konusu müfredatlar çerçevesinde eğitim verdiğinin kanıtlanması, yetişen hematologların müfredata uygun yeterlilik kazandıklarının gösterilmesi dolayısı ile akredite edilmesidir. Bu bağlamda, THD desteği ve vizyonuyla oluşturulan özerk bir çalışma grubu Türkiye’nin her köşesinden katılan hematologların büyük çaba ve desteğiyle ulusal standartların, müfredatın oluşturulmasını sağlamıştır. Çok yakın bir gelecekte, talep eden eğitim merkezleri yeterlilikleri açısından ziyaret edilecek ve ölçütleri karşılamaları halinde akredite edilecektir. Bireysel akreditasyon için hematologların başvuracağı bir uzmanlık sınavı hazırlanmaktadır. Bir sonraki adım söz konusu sınav ve akreditasyonların Avrupa Hematoloji Birliği tarafından tanınması olacaktır. Böylece gerek eğitim merkezlerinin gerekse sınavı başarı ile geçen hematologların uluslararası standartlarda eğitim verdiği ve aldığının belgelenmesi sağlanacaktır” şeklinde konuştu.
Kanser ve hematoloji
Konuşmasında “Kanser hematolojide en önemli başlıklardan biri olmaya devam etmektedir” diyen Prof. Dr. Leylagül Kaynar da şunları söyledi: “Kongremiz boyunca hematolojik kanserlerin tedavisinde en güncel gelişmeler ele alınmış ve Türkiye’deki tedavi seçenekleri, klinik araştırmalar, ilaca erişim, vb. tartışılmıştır. Günümüzde kanser tedavisi standart kemoterapi uygulamalarından çıkmış bağışıklık sisteminin hücresel veya protein elemanlarının kullanılmasıyla sağlanan ve immünoterapi denilen sağaltım yöntemlerine doğru evrilmiştir. Bu durum, kişiye özel tedavi anlayışının da yerleşmeye başlaması anlamına gelmektedir. Adı aynı olsa bile her kişinin tümörü kendine özgü özellikler gösterir. Bu özelliklere göre kişi için özelleştirilmiş ve kişinin kendi hücrelerini kullanarak tasarlanmış tedaviler yakın geleceğin kanser tedavisinin temelini oluşturacaktır. Bu tedavilerin en güzel örneği CAR-T hücreleridir. Bağışıklık sistemi hücreleri enfeksiyon etkenleri ile mücadele ettiği gibi kanser hücreleri ile de mücadele ederek çoğalmalarını ve yayılmalarını engeller. Ancak bazı nedenlerle bu denge bozulduğunda bu mücadele kaybedilir, kanserli hücre bağışıklık hücreleri tarafından tanınamaz veya tanınsa dahi bağışıklık sistemi tarafından görülüp ortadan kaldırılamaz. Böylece kanser hücreleri çoğalır ve vücuda yayılır. Yeni nesil tedaviler ile hastanın kanserle mücadeleden sorumlu bağışıklık hücreleri bir cihaz yardımı ile vücuttan toplanmakta ve laboratuvar ortamında tümörü tanıyacak hale getirildikten sonra hastaya geri verilmesi ile kanserli dokunun ortadan kaldırılması başarılmıştır. İmmunoterapinin diğer bir örneği ise bağışıklık hücreleri ile kanser hücreleri arasında köprü oluşturarak kanserli hücrenin direk fark edilip yok edilmesini sağlayan anahtar moleküllerdir. En önemli avantajları kemoterapi gibi tüm vücut hücrelerini değil ağırlıklı çok kanser hücrelerinin hedeflenmesidir. Son yıllarda bu tedavilerin tek başına veya kemoterapi ile birlikte kullanılması ile bazı hastalıklar da umut vaat eden sonuçlar elde edilmeye başlanmıştır.”