Mehmet Ali ÖZKAN yazdı…
Sağlık Bakanlığı ile DMO arasında yapılan “Sağlık market” projesi hangi sorunu çözecek? Projenin amacı nedir? Bakanlık neden böyle bir arayış içine girmiştir? Proje kimin? ya da kimlerin fikridir? Bu konuda tıbbi cihaz tedarikçilerinin görüşleri alınmış mıdır? Sektörel sivil toplum kuruluşları ile konu müzakere edilmiş midir? Projenin kamuya, insan sağlığına, hazineye, teşhise, tedaviye, sosyo ekonomiye, istihdama, işsizliğe faydası ve zararı bakımından analizi yapılmış mıdır? Bunlar gibi birçok soru aklımıza gelmekte. Bu yazıyı kaleme aldığım sürece kadar “sağlık market” konusunda sektörün görüşlerinin alınmadığı bilgisini aldım. Bu durum hiç sağlıklı bir durum değil. Sağlık gibi önemli bir konuyu direkt olarak ilgilendiren bir proje hayata geçirilmeden önce projenin tüm katmanlarının fikir ve düşüncelerini almadan, getirisi ve götürüsünü iyi analiz etmeden yürürlüğe sokmak büyük hata olacaktır.
Kamu hastaneler birliği kurumunca oluşturulan genel sekreterliklerin hastanelerin yönetiminde nasıl bir hantal yapıyı yarattığı, bazı makamların saltanat sürmekten ve savurganlıktan başka bir şey yaratmadığı örneği ortada iken sektörün görüşü alınmadan ve konu tüm yanları ile iyi analiz etmeden oluşturulacak “sağlık market” projesi tıbbi cihaz sektöründe her anlamda deprem yaratacaktır.
Projenin adından bahsedilmesi bile sektörün dengesini bozmaya yetiyor. SSK zamanında sanırım 2003 yılında Eskişehir merkezli olarak ortaya çıkartılan ve “Sağlıkta neşter operasyonu“ olarak bilinen kalp stenti fiyatlarındaki yolsuzluk davası sonucunda, müfettişler tarafından hazırlanıp o günün başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a sunulduğu söylenen tıbbi cihaz sektörü “bataklıktır, sivrisinek yuvasıdır, o bataklık kurutulmalıdır” şeklindeki rapor 2018 yılında hâlâ yöneticilerin hafızalarında güncelliğini koruyorsa ve “sağlık market” projesi bu rapordaki değer yargılarına göre bataklığın kurutulması için geliştirilen bir projeyse bu proje temelden yanlıştır.
Gerçekçi olmak gerekirse her sektörde olduğu gibi özellikle kamunun hesabını bilmediği, hesaplarını klamoza sistemi üzerinde tuttuğu, ihale sisteminin ve satın alma sistemlerinin yetersiz olduğu dönemlerde sağlıkta suiistimaller olmuştur. Bu suiistimaller bazı kamu mensupları ile bazı sektör firmaları arasında olmuştur. Devletin hesaplarını dijital sisteme aktarması, satın almalardaki yasal düzenlemelerin güncellenmesi sonucunda bu suiistimaller azalarak sonlandırılmıştır. Bu sonlandırmada kamunun iyi niyetli yöneticileriyle tıbbi cihaz sektöründeki kötü imajı silmeye çalışan firma temsilcilerinin çabaları ile oluşturulan sektörel dernekleşmeler, sendikalaşma, federasyonun kurulması başta sağlık bakanlığı olmak üzere sektörün muhatabı konumundaki kamu kurumları ile ortak çalışmalar tıbbi cihaz sektöründeki münferit suiistimalleri sonlandırmıştır. Tıbbi cihaz satış ve reklam yönetmeliği yayımlanmıştır. Sektörde yasal disiplin sağlanmış, sektörde eğitimsiz ve sertifikasız istihdam imkânı kalmamıştır. Bu gün bu sektöre bataklık ve sivrisineklik olarak bakılması doğru bakış değildir. Üzülerek ifade ediyorum emek, sermeye, ödemelerdeki gecikmeler, kur artışları gibi faktörler maliyetlere konulduğunda Türkiye de en düşük kâr marjları tıbbi cihaz sektöründedir. Sektörün sorumluluk sahibi olmasında, mesleki etik değerlerin uygulamaya konulmasında Sektörel sivil toplum kuruluşları ile başta sağlık bakanlığı olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının ortak çalışma ve eğitim çalışmalarının büyük payı vardır. Geçmişte yapılan bu örnek çalışmalardan feyiz alarak Tıbbi cihaz sektörü ve tedarik zinciri konusunda kamu tarafından düşünülen her proje, yasa ve yönetmelikler çıkmadan daha düşünce aşamasındayken en geniş kapsamda mutlaka sektörle müzakere edilerek hayata geçirilmelidir. Aksi çalışmalar, mağduriyetleri ve zaman kayıplarını berberinde getirecektir.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı’nın “sağlık market” gibi bir projeyi gündeme almadan önce tıbbi cihaz sektöründe yerli üretici, ithalatçı ve tedarikçilerin yaşamsal anlamdaki mevcut sorunlarını bildiği halde ve bu sorunlara kalıcı çözüm üretmeden “sağlık market” projesini gündeme alması neyi çözecektir? Sağlık markette tıbbi cihazları kimler verecektir? Bu firmalara para ödenmeyecek mi?
Ödemelerin doksan günde yapılacağı söylenmekte, para varsa ve ödenebiliyorsa tıbbi cihaz ödemeleri şimdi neden doksan günde yapılmaz? Kamu tarafı bu sorunları detayı ile biliyor. Son günlerde medya sektörün kamuda geciken alacaklarından kaynaklı sorunları ve sıkıntıları dile getirmekte. Sektör, “sağlık market” projesinin tıbbi cihaz sektörünü bitireceği, tıbbi cihaz sektörünün uluslararası kartel firmalarına ve fon şirketlerine teslim edeceğini, sektörde işsizler ordusunun yaratılacağını, sayıları zaten az olan yerli üreticilerinde yok olmasına sebep olacağını, savunma sanayi için övünçle bahsedilenin milli yerli üretim konusunda tersi bir durumunun yaratılmış olacağı ve tıbbi cihazlarda tamamen dışa bağımlılığın temellerinin atılmış olacağını öngörüyor.
Tıbbi cihaz sektöründe yerli üretimi arttırmak, dışa bağımlılığı azaltmak, kalıcı ve sürdürülebilir rekabetin yaratılması, cari açığın azaltılmasında tıbbi cihaz sektörünün payını düşürmenin basit tek yolu var. İhale mevzuatını şeffaflaştırmak, korumacı, kollamacı durumlar yaratan, suistimallere fırsat veren uygulamaları yok etmek ve kamu tarafından tıbbi cihaz bedellerinin doksan gün gibi bir sürede firmalara ödenmesini sağlamaktır. Sektörün ayakta kalması ve gelişmesi için verilecek en doğru ve kalıcı teşvikin kamunun borcunu zamanında ödemesi olacaktır. Olası ön yargılar ile sektörü disipline etmek amaçlı düşünülüyorsa “sağlık market” projesi yanlıştır. Sektörün disiplin edilecek hali kalmamıştır. Tıbbi cihaz sektörünün öncelikle yaşam suyuna ihtiyacı olduğu gözden kaçırılmamalıdır.