Mehmet Ali ÖZKAN
Son zamanlarda çevremizde yapılan sohbetlerde halkın büyük çoğunluğunda yorgunluk, bıkkınlık ve gelecekle ilgili umutsuzluk duygularının arttığını görmekteyiz. Bu durum halkın tüm kesimlerinde görülüyor.
İmkânı uygun olan herkes demokrasisi gelişmiş, ekonomisi güven veren, yaşam açısından huzurlu olan ülkelerden birinde oturma izni almaya çalışıyor, olamıyorsa çocuklarını o ülkelere öğrenci olarak gönderip oralarda kalabilmesi için özel çaba içinde olduklarını gözlemliyoruz. İstatistiki rakamlarda bunu gösteriyor. Ekonomisi müsait olan Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği’ne kısa sürede girişi muhtemel olan bazı balkan ülkelerinde evler aldıkları, şirketler kurdukları biliniyor. O ülkelerde oturma izni almak için o ülkenin bankalarına hatırı sayılır paralar yatırmaktalar.
Başta Araplar, Afrikalılar Türkiye’den vatandaşlık almak için akın ederken Türk halkının gelişmiş ülkelerde göçmen statüsünde vatandaşlık arayışı içinde olmasının sebepleri nelerdir? diye araştırıldığında kısaca yurt dışında göçmen olmak isteyen kişilerin ülkemizdeki mevcut durumdan ve gelecek konusunda endişe taşıdıklarını görüyoruz. Bu endişelerin toplandığı başlıklar Eğitim, hukuk, insan hakları ve güvenlik konularında toplandığı görülmekte.
Eğitim konusunda haksız da sayılmazlar. Ülkemizde on yedi yıldır tek başına iktidarda olan bir partinin lideri ve aynı zamanda cumhurbaşkanı eğitim konusunda başarısız olduk diyebiliyorsa burada sorun büyük demektir. Neden bu eğitim sistemini bir türlü çağımızın beklentilerine göre oturtamıyoruz. Bu konuda deneyimli ve tecrübeli lise müdürü arkadaşımla sohbet ederken konu eğitim sistemine geldi. Sordum kendisine; hocam eğitim camiası olarak yeni milli eğitim bakanından memnun musunuz? Neden eğitim sistemi sıkılıkla değişiyor diye. Verdiği cevap, ‘yeni bakanımız çok kaliteli ve vizyon sahibi bir kişi. Dilerim rahat bırakırlar ve uzun süre bu görevde kalır da kalıcı bir eğitim sistemi oluşturulur’ diye oldu. ‘Biz eğitimciler olarak değişikliliklere ayak duyduramıyoruz, veliler ve öğrenciler nasıl ayak uydursunlar ki’ diyerek konuyu noktaladı. Bu cevabın içinden çok anlamlar çıkarabiliriz. Hakikaten biz eğitim sisteminde en doğru yolu neden bulamıyoruz? Ülkemizdeki ekonomik imkânı olan aileler neden çocuklarını batı okullarına gönderme gereksinimi duyarlar ve en önemlisi ezber eğitim sistemi yerine araştırmacı ilim, bilim adına ses getiren bilim insanları neden çıkartamıyor bu ülke? En azından kolay yol olarak her şeyi taklit ve kopya etmekte geri kalmadığımız halde gelişmiş ülkelerdeki başarılı eğitim modelini neden kopya etmiyoruz bilmiyorum. Gelişmek ve kalkınmak istiyorsak eğitim olmazsa olmazımız olmalı.
Hukuk konusunda çok geri kaldığımızda ortada. Hukukun tam olarak olmadığı ülkelerde demokrasiden ve insan halklarından bahsedilemez. 15 Temmuz da gördük ki Fetö projesi ile hukuk sistemi birilerinin özel hukuku olmuş. Devlet içinde Fetö kendi eğitim sistemini, kendi hukuk sistemini kurmuş. Bu durumda bu ülkede hukuk var diyebilir miyiz? Dilerim yeni yapılanma çok sağlıklı olur da bir daha birileri kendi hukuk sitemini kurmaya yeltenmez. Bir ülkede can güvenliği, mal güvenliği ve demokrasiden bahsedebilmek için hukuk sisteminin güçlü olması gerekir.
Güvenlik ve huzur konusunda halk bazı kaygılar içinde. İstanbul’un tarihi semti, tarihi yarım ada Fatih’te Türk’ten çok Arap ve Afrikalı var. Orada hayat bir başka. Yine İstanbul’un birçok ilçesinde Suriye mahalleleri oluşmuş durumda. Birçok ilimizde de aynı şekilde yerleşimlerin olduğunu görüyoruz.
Hırsızlık, gasp, dolandırıcılık ve adi suçlarda artış var. Göçmen büroları ve göçmen transit merkezlerinde oturacak, yatacak yerlerin kalmadığı söyleniyor. Göçmen transit merkezlerinde Afgan, Suriyeli, Afrikalı ve diğer ülkelerden göçmenler güvenlik personeli ile dalga geçiyorlarmış. Bizi gönderin, biz on beş gün sonra yine bu şehirde olacağız diyerek tehditler savuracak kadar cüret gösterebiliyorsa burada büyük sorun var demektir. Sınırlarımız yolgeçen hanı olmuş demektir. Bir göçmen bu söylemi Almanya’da, Amerika’da, Kanada’da, İngiltere’de, Fransa’da yapabilir mi? Halk bu gibi nedenlerle ülkemizde huzur konusunda gelecek endişesi taşıyor. Açıkça söyleyeyim aynı endişeyi bende taşıyorum. Bu gidişle bu ülkede bizler yabancı, yurda kolaylıkla elini sallayarak girenler, işini, şirketini yerli vatandaşlardan daha kolay kurabilenler ev sahibi mi olacaklar diye endişe etmiyor değilim.
Bu köşeyi okuyanlar benim yabancı düşmanı olduğumu sakın düşünmesinler. İçinde bulunduğumuz dünyada elini sallayan herkes bir ülkeye sorgusuz ve sualsiz kolaylıkla girebiliyorsa ve gelenler o ülkenin sistemine uymadan kendi sistemlerini kurmaya çalışıyorlarsa o ülkede orta sürede huzur ve güvenlik sorunu doğal olarak kaçınılmaz olur. Türkiye’nin içinde bulunduğu göçmen sorunu orta sürede huzur ve güvenlik sonunu yaratacak durumda. Buna mutlaka halkın güvenliği huzuru bakımından bir tedbir alınmalı. Ülkemizin huzuru ve güvenliği için mutlaka girişler bu kadar kolay olmamalı. Bu konuda ilgili birimlerce halkımızın ne düşündüğü hakkında bir araştırma yapılması gerekmez mi? Türk milleti misafirperverdir. Yedirmeyi, ikramı sever. Ancak adı üzerinde misafir belirli süre sonunda gider. Bizim misafirler misafir gibi görünmüyorlar, halleri ve hareketleriyle farklı bir profil çiziyorlar. Bizim onlara verdiğimiz hizmetler ve haklar onları misafir olmaktan çıkarmış durumda. Onlar da kendilerine verilen bu hakları ve hizmetleri kaybetmek istemiyorlar.
Halk olarak devletimizden beklentimiz, hukuk, güvenlik, huzur bakımından gelecek endişesi yaşamadan, çocuklarımızı yabancı ülkelere eğitim için gönderme gereksinimine ihtiyaç duymayan bir eğitim modeli, Avrupa standartlarında insan hakları ve demokrasinin olduğu bir ülkede yaşamak için gereken iklimin yaratılmasıdır. Bu iklim yaratılırsa batı merakı ortadan kalkar ve bütün kaynaklar yurtta kalır. Ülke hızla ancak böyle kalkınır. Ekonomi büyür, daha çok üreten oluruz.