Mahmut Cumbul yazdı…
Ödemelerin yasal güvencelere kavuşturulması, tedarik süreçlerinin şeffaf ve yasal esaslara sahip kılınması, ihale süreçlerinin, sonuçlarının denetlenebilmesi Sektörün en önemli talepleridir.
Tıbbi Cihaz sektörü, son nefesini verirken kendisine bu öldürücü darbeyi vuranlara anlamayan gözlerle bakakalan kurban gibi… Anlamıyor çünkü; – Türkiye tıbbi cihaz pazarı, Dünyanın en rekabetçi ve en düşük fiyatlarına sahipken,1-2 milyar TL’lik tasarruf için neden kendisinin seçildiğine anlam veremiyor… -Sözleşmelerde yazan ödeme vadelerini 1 sene geçmesine rağmen tahsilat yapamazken, zaten artan döviz kuru, faiz oranları vs. nedeniyle eriyen parasından ayrıca ve ilave % 25 feragate zorlanmasına akıl sır erdiremiyor… -Sağlık Bakanlık’ının, Sektörü Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın insaf ve pazarlık yeteneğine bırakmasının anlamını göremiyor… -Sektör, koşulları ve imkânları birlikte tartışmak için bütün iyi niyetini kullanarak uzlaşma ve anlaşma çabalarının görmezden gelinmekle kalmayıp, adeta bir tehdit ve hakaret üslubu ile diz çöktürülmek istenmesinin nedenini bulamıyor… -Sektörü feragat konusunda “hizaya getirmek” için, gerek Üniversitelere ve Sağlık Bakanlığı Hastanelerine “ödeme yapmayın” talimatı verilmesini, gönderilmiş ödeneklerin kullanılmaması talimatları verilmesini nasıl yorumlayacağını bilemiyor… -İlgili Bakanlıkların, yüzbinlerce ürün içinden bir kaç ürünü seçip, yalan yanlış fiyat karşılaştırmaları ile her türlü fiyat düzenlemesini ve kontrol mekanizmalarını kendilerinin yaptığını düşünmeden, Sektörün tamamını “fahiş fiyatçılık ve fırsatçılık” ile damgalamasının nasıl bir zihniyet ürünü olduğunu bilemiyor… Kendi düzenlemeleri ile yön verdikleri Sektörü gazetelerde ve görsel medyada çarşaf çarşaf kötülemenin hangi vicdan ve akıl ile malül olduğunu ifade edemiyor… -Sonunda Sektör için “kötü” olanın Ülke için iyi olacağının nasıl düşünülebildiğinin mantığını kuramıyor… Sektör, özellikle son bir kaç yıldır, Hukuk’un, şeffaflığın, adaletin sağlanmasının sadece Sektörün değil, ülkenin, tedavi ve tedarik sürecinin yararına olacağını her fırsatta anlatmaya çalışırken, her şey bu yazılanların tersine çalıştı. 2018 de, ilk feragat zorlamasında, yine bu dergide, “hukuk ve adaletin bu kadar tahrip edilmesinin, Sağlık alanında onmaz bir yara açtığını ve artık güven unsuru kaybolmuş bir Sektörde her şeyin kötüye gitmesinin beklenmesi gerektiğini” yazmıştım. Maalesef çok daha kötüsü oldu… Feragat sürecinde, bu uygulamanın, Sektörü büyük oranda bitireceğini, parasını ne zaman ve ne kadarını alacağını bilmeyen, hiç bir ödeme garantisi ve güvencesi olmayan bir sektörde, yapılan “tasarruftan” çok daha büyük fiyat artışlarının kaçınılmaz olacağını dinletemedik. Sektörde yer alan binlerce küçük ve orta ölçekli firmanın batacağını, büyük istihdam kayıpları, büyük trajediler yaşanacağını söylememiz de hiç bir işe yaramadı. Bu yapılanların zaten çok tahrip olmuş güven ortamını tamamen bitireceğini, bırakalım yeni üretim, yatırım, ihracat imkânlarını, var olanların daralacağını, biteceğini, ülkemizin yabancı sermaye için “kara liste” içine alınacağı uyarılarımıza hiç aldırış edilmedi. Ve olan oldu… Feragat yapanlar da yapmayanlar da büyük zarar görüyorlar. Toz bulutu dağıldığında göreceğimiz manzara, Sektörden geriye az sayıda firmanın kaldığı, rekabet ve fiyat istikrarının tamamen bittiği, Hastane ve hastaların ürün bulmakta çok zorlanacağı, ihalelere ya çok az girildiği ya da çok yüksek fiyatlarla girildiği, bu nedenle, 25 sene öncesi gibi, hasta ve yakınlarının Hastane simsarlarının eline düştüğü, bunca yıllık kazanımların uçup gittiğini göreceğiz… Bu muydu istenen, amaçlanan? Şimdi, yeni Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Lütfi Elvan ve Adalet Bakanımız Sayın Abdülhamit Gül, Hukuk ve Ekonomi arasındaki ilişkinin öneminin farkında olduklarını ve İş dünyasının bu çerçevedeki sorunlarını dinleyip çözüm geliştirecekleri bir platform yaratma gayreti içinde olduklarını ifade ediyorlar. Bu amaçla görüşmelere de başlandığını biliyoruz. Kendilerinden beklediğimiz tam da budur… Ödemelerin yasal güvencelere kavuşturulması, tedarik süreçlerinin şeffaf ve yasal esaslara sahip kılınması, ihale süreçlerinin, sonuçlarının denetlenebilmesi, Kamu otoritesi ile Sektör arasında dinamik ve adil bir işbirliği ve istişare ikliminin mutlaka oluşması Sektörün en önemli talepleridir. Bunlar aynı zamanda Ülkemizin, hastalarımızın, hastanelerimizin, sağlık uygulayıcılarının da yararına olan şeyler değil midir? Sayın Bakanların bu sözlerinin sadece takipçisi olmayacağız, aynı zamanda kendilerini kendi sözlerini gerçekleştirmeleri için zorlayacağız, cesaretlendireceğiz… Kamu otoritesi ile bu işbirliği ve dayanışma ruhu, uzun vadeye yayılan doğru politikalarla desteklenirse tıbbi cihaz sektörü stratejik büyüme devrini başlatacaktır, Ancak bu şekilde Ar-Ge, inovasyon, üretim gibi katma değeri yüksek alanlarda büyük yollar alabiliriz. Biz, gelecekten beklentilerimiz ile bunları mümkün kılacak koşulları beraber düşünmemiz durumunda Sektörün dinamizm ve gücünü harekete geçirebileceğini ısrarla söylemeye devam edeceğiz.
Son sözler Sektörün günahlarına olsun… Gerek feragat sürecine gelinen yolda, gerekse de bu süreçte, Sektör STK’larının yetersiz kaldıkları ve yanlış yaptıkları şeyler az değildir… Mevcut STK’lar, sektörün stratejik öneminin avantajlarını kullanamadılar. Güçleri birleştirip, Sektörün ortak ve acil, olmazsa olmaz ihtiyaç ve taleplerini öne çıkarmak yerine, sürekli savunmada kalmaya mahkum oldular. Feragat sürecinde, kalıcı, öncelikli, Sektörün kimliğini bir bütün olarak savunan çözümler yerine kısmi, sağlıksız ve Sektörü tamamen bölecek, etkisizleştirecek ve iki yakasının bir daha bir araya gelemeyeceği çözümler dahi önerildi.
Gelecek dönem, sadece karar vericilerin insafa gelmesini bekleyeceğimiz bir dönemden çok Sektörün kendine çeki düzen vereceği bir dönem olmalıdır. Aklı yeten, yetmeyen herkes, iyi niyetle, buna kafa yoran çabalara destek olmalıdır. Sektörün, hak ettiği sivil ve hukuki güce erişmesini sağlayacak örgütlenme ve faaliyet ihtiyaçlarının giderilmesi için uğraşacağız.