Diason Görüntüleme Merkezi sahibi Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Özdemir ile bir söyleşi gerçekleştirdik:
Prof. Dr. Hakan Özdemir kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1964 yılında Ankara’da doğdum. Orta ve lise eğitimimi Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji’nde tamamladım. 1982-1988 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimini aldım. 1989 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Ana Bilim Dalında araştırma görevlisi olarak Radyoloji eğitimime başladım ve sırasıyla uzman doktor, yardımcı doçent doktor ve doçent doktor olarak çalıştım. 2003 yılında profesörlük unvanını aldım. 2005 yılında Diason Ultrasonografi Merkezini kurdum. 2011 yılında üniversiteden ayrılarak kendi merkezimde tam zamanlı olarak hastalarıma hizmet vermekteyim. Aynı zamanda Türkiye’de ve uluslararası alanda ultrason konusunda eğitimler vermekteyim. 28 yıllık meslek hayatımın hemen tamamı ultrason ve girişimsel radyoloji alanında araştırma, uygulama ve eğitim faaliyetleri ile geçmiştir. 1992 yılında “National Cancer Center”da (Tokyo, Japonya) iki ay süreyle ultrasonografi, renkli Doppler ultrasonografi ve endoskopik ultrasonografi konularında eğitim gördüm. 1993 yılında “Institut St. Paoli Calmette”de (Marsilya, Fransa) ve “Lübeck Tıp Fakültesi”nde endoskopik ultrasonografi, 1994 yılında “Institut St. Paoli Calmette” de (Marsilya, Fransa) girişimsel endoskopik ultrasonografi konularında eğitim gördüm. 1996 yılında New York (USA)’da Doppler ultrasonografi, 1997 yılında San Diego (USA)’da Obstetrik ultrasonografi, 2001 yılında Miami (USA) ve 2003 yılında Viyana (Avusturya)’da 3 boyut ve 4 boyut ultrasonografi ve 2002 yılında Orlanda (USA)’da abdominal radyoloji konularında eğitimlere ve kurslara katıldım. 1998 yılında Thomas Jefferson Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı Ultrasonografi Bölümü (Jefferson Ultrasound Research and Education Institute JUREI) (Philadelphia, USA) ile Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı Ultrasonografi Bölümü arasında affiliasyon anlaşması imzaladım ve “JUREI Türkiye Affiliasyon Merkezi”nin başkanlığını yürüttüm (http://www.jefferson.edu/jurei/affiliate/turkey.cfm). 6.Ulusal Ultrasonografi Kongresi (5-9 Ekim 1997), 1.Uluslararası Ultrasonografi Sempozyumu (10-14 Eylül 2000) ve 2.Uluslararası Ultrasonografi Sempozyumu (5-9 Mayıs 2002), kongre düzenleme ve yürütme kurulu genel sekreterlikleri görevlerinde bulundum. 3.Uluslararası Ultrasonografi Sempozyumu (16-18 Eylül 2005), kongre düzenleme ve yürütme kurulu başkanlığı görevini yaptım. 2000-2010 yılları arasında “Tanısal ve Girişimsel Radyoloji Dergisi” editörler kurulu üyeliği, 2004-2011 yılları arasında “Gazi Medical Journal” editörler kurulu başkanlığı ve 2004-2006 yılları arasında “American Journal of Roentgenology” dergisinin bilimsel danışmanlığı görevlerini yürüttüm.
Diason Ultrasonoğrafi Merkezi ne zaman kuruldu? Hangi hizmetler verilmekte?
Diason Ultrasonografi Merkezi Ocak 2005 yılında kuruldu. Ultrason ve renkli Doppler ultrason konusundaki tüm alanlarda hizmet vermektedir. Ayrıca tiroid biyopsisi, meme biyopsisi, karaciğer biyopsisi gibi ultrason eşliğinde yapılan biyopsi yöntemleri de merkezimizde uygulanmaktadır. Mart 2016 yılından itibaren merkezimizde prostat kanseri tanısında en güvenilir, en yenilikçi yöntem olan “Manyetik rezonans-transrektal ultrason prostat füzyon biyopsi” yöntemi büyük bir başarı ile uygulanmaktadır.
Ultrasonoğrafi incelemelerinde başarıyı etkileyen faktörler nelerdir?
Ultrasonografi incelemesinde başarıyı etkileyen iki temel faktör vardır; birincisi Radyoloğun tecrübesi, bilgi birikimi, ikincisi ise inceleme sırasında kullanılan teknolojinin, cihazın yeterliliğidir. Ultrason radyolojik yöntemler arasında en kolay görüntüleme yöntemi olarak düşünülse de hata yapma ihtimali en yüksek olan yöntemdir. Çünkü inceleme sırasında odada hasta, cihaz ve siz varsınız. Bir problem gördüğünüzde danışacağımız kimse yoktur veya BT, MR gibi yöntemlerde olduğu gibi dokümantasyon olanağı yoktur. Ayrıca, örneğin karaciğeri incelerken milimetrik boyutta bir patolojiyi görüntüleyemezseniz, atlarsanız, bu hatanız hastanın hayatına mal olabilmektedir. Dolayısıyla ultrasonu yapan radyoloğun bilgili, tecrübeli ve çok sabırlı olması gerekmektedir. Başarıyı etkileyen bir diğer önemli faktör de ultrasonografi cihazının kalitesidir. Yeni teknolojilerle donanmış bir ultrasonografi cihazının kullanılması başarıyı önemli ölçüde arttırmaktadır. Sonuç olarak hem siz iyi olacaksınız, hem de cihazının iyi olacak. Bunlardan biri eksik olursa başarılı sonuçlar elde etmek çok zordur.
Diason Ultrasonoğrafi Merkezi’nde kullanılan yeni teknolojilerden bahsedebilir misiniz?
Açıldığımız 2005 yılından beri ultrasonografi teknolojisindeki gelişmeleri büyük bir başarıyla takip ediyorum, tüm yeni gelişmeleri merkezimizde uygulamaya çalışıyorum. Son yıllarda en önemli gelişmelerden biri “Elastografi” incelemesidir. Tiroid, meme, karaciğer gibi organlarda uygulanabilmektedir. Örneğin tiroid ve meme kitlelerinde uygulanan “Strain-Elastography” tekniği ile kitlenin kötü huylu olup olmadığını belirlemeye çalışıyoruz. Karaciğerde kullanılan “Shear-wave Elatography” tekniği ile de karaciğerde fibrozis veya sirotik gelişimin olup olmadığını inceliyoruz. İleriki yıllarda karaciğer biyopsisi yapmadan da karaciğer hasarının olup olmadığını belirleyebileceğimizi düşünüyorum.
MR görüntüleri ile ultrason görüntülerini birleştiren Volume Navigation teknolojisini biraz anlatır mısınız? Avantajları neler?
MR görüntüleri ile “real-time”, gerçek zamanlı ultrason görüntülerini birleştiren “Volume Navigation” teknolojisi gerçekten çok büyük ve önemli bir yenilik, teknolojik gelişmedir. Prostat kanseri şüphesindeki kullanım alanına değinecek olursam gerçekten kanserin erken ve doğru tanısında çığır açan bir yöntemdir. Prostat dokusu erkek organizmasında en fazla dejenerasyona uğrayan dokudur. Transrektal ultrasonografi teknolojisi ile normal prostat dokusu ile şüpheli kanser odaklarını birbirinden ayırt edebilmek büyük oranda mümkün olamamaktadır. Bu yüzden prostat kanseri şüphesi olan kişilere standart rastgele biyopsiler yapılmaktadır. Eğer doğru yere isabet edilemezse hastanın tanısında, dolayısıyla tedavisinde geçikme yaşanmaktadır. MR teknolojisi ile çok küçük kanser odakları bile saptanabilmektedir. Ancak MR teknolojisi eşliğinde prostat biyopsisi yapmak son derece güçtür. Bu nedenle, MR görüntüleri ile ultrason görüntülerini üst üste getirmek, görüntüleri aynı düzlemde eşlemek yöntemi olan “Volume Navigation” teknolojisi son derece önemlidir. İşin temeli MR’da şüphelenilen alandan ultrasonografi eşliğinde biyopsi almaktır. Bu da biyopsi başarısını büyük oranda arttırmaktadır.
‘Transrektal Ultrason-Manyetik Rezonans Füzyon Biyopsi’ teknolojisinin 3 boyutu sayesinde tespit edilmesi zor olan prostat kanseri hastalığı rahatlıkla belirlenebiliyor. Bu teknoloji hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Prostat kanseri tanısında en yenilikçi, en güvenilir yöntem füzyon biyopsi yöntemidir. Füzyon Biyopsi yöntemi ile hem gereksiz biyopsiler sonlanmakta hem de kanser odaklarının saptanamaması sorunu bitmektedir. Bu teknik ile ‘körleme’ parça almak yerine işlemin prostat bezi içerisinde saptanan şüpheli bölgelerden ‘hedef gözeterek’ yapılması esas alınmaktadır. Bu yöntemde hastanın daha önceden çekilmiş prostata ait multiparametrik MR görüntüleri, biyopsi yapılacak özel donanım ve yazılıma sahip ultrasonografi sistemine aktarılmaktadır. Tümörün yerini tam olarak belirleyebilen yöntem sayesinde ultrason eşliğinde rastgele alınan çok sayıda parça yerine, 1-2 örnek alınması bile yeterli olabilmektedir. Ayrıca MR ile kanserin görüntülenmesinde sağlanan başarı sayesinde MR çekimi sonrasında prostatında patolojik bulgu saptanmayan hastalarda biyopsi yapılması gerekliliği ortadan kalkabilmektedir. Biyopsi esnasında MR ve TRUS görüntüleri üst üste getirilmek suretiyle ‘füzyon’ işlemi gerçekleştirilmektedir. Burada önemli olan ultrason ve MR görüntülerinin aynı düzlemde eşleşmesidir ve bu konuda GPS uygulamasını kullanmaktayız. GPS işaretliyeciler sayesinde biyopsi yapılacak hedef lezyon işaretlenmekte, biyopsi işlemi daha kolay ve doğru bir şekilde yapılmaktadır. GPS işaretleyicilerini, aynen araç kullanırken aradığımız bir adrese ulaşmak için kullandığımız GPS gibi düşünebilirsiniz. Füzyon görüntüleri oluşabilmesi için kullanılan ultrason probu üzerinde 2 adet sensör bulunmaktadır. Bu sensörler ile eş zamanlı olarak prob hareketini takip edebilmek için iletişimde olan 3 boyutlu magnetic field (manyetik alan) kullanılmaktadır. Bu aparatların hiçbirisi hastanın üzerine direkt temas etmemekte, hasta konforu ön planda tutulmaktadır. Bu teknik ile MR’da saptanan özellikle küçük boyutlu kanserlerin ultrason görüntüsünde nereye karşılık geldiği tam olarak belirlenir ve iğnenin tam olarak bu bölgeye ‘denk getirilmesi’ sağlanır. Füzyon tekniği sayesinde doğru yerden parça aldığımızdan emin olabiliyoruz. Böylece standart biyopsi yönteminin önemli dezavantajlarından biri olan defalarca biyopsi yapma zorunluluğu ortadan kalkıyor ve hastaya daha erken dönemde, doğru tanı konmuş oluyor. Aynı şekilde problemli bölgeyi ‘görerek’ parça alındığı için toplamda daha az parça almış oluyoruz. Sonuç olarak biyopsi işlemi hastalar açısından daha konforlu hale geliyor ve komplikasyon olasılığı azalıyor. Merkezimde uyguladığım füzyon biyopsi yönteminde hem ultrason görüntüsü hem de MR görüntüsü gerçek zamanlıdır, eş zamanlıdır. Dolayısıyla lezyonun ultrason ve MR’da eşleşmesi daha büyük doğruluk oranı ile gerçekleşmektedir. Yani ultrason probumuzu hareket ettirdiğimiz zaman ekranda hem ultrason hem de MR görüntüleri hareket etmektedir. En doğru eşleşme yöntemi budur. Füzyon biyopsi uygulaması iki yöntemle yapılabilir; birincisi genital bölgeden ciltten girilerek yapılan transperineal yöntemdir ki bu yöntem çok ağrılı olduğu için genel anestezi eşiliğinde yapılması gerekmektedir. Genel anestezi riski ve hastaların bir sürede hastanede kalma gereksinimi gibi dezavantajlarının yanında enfeksiyon riskinin olmaması avantajıdır. Bizim uyguladığımız ve tercih ettiğimiz transrektal yani makaddan girilerek yapılan yöntemde ise genel anesteziye ve hastane ortamına gerek olmamaktadır. İşlem sırasında sadece lokal uyuşturma yapılmaktadır, hastalar herhangi bir ağrı hissetmemektedir ve yaklaşık olarak 15-20 dakikada biyopsi işlemi gerçekleştirilmektedir. İşlemden bir saat sonra hastalar kolaylıkla günlük yaşamlarına dönebilmektedirler. Bu yöntemde oluşabilecek enfeksiyon riski açısından işlem öncesinde, sırasında ve sonrasında antibiyotik desteği, proflaksisi uygulanmaktadır ve bu son derece önemlidir. Son olarak füzyon biyopsi yönteminde biyopsiyi yapan doktorun MR bilgisi, öğrenimi ve üç boyutlu düşünebilme becerisi son derece önemlidir. Yani doktorun hem ultrason hem de MR görüntülerine hakim olması işlemin başarısında önemli bir faktördür.
Cihazlarınız GE Sağlık ağırlıklı. Neden GE’yi tercih ettiniz?
Uzun yıllardır GE Sağlık’ın ultrasonografi cihazları ile çalışmaktayım. Bunun en önemli nedeni GE firmasının radyolojinin diğer alanlarında olduğu gibi ultrasonografi alanında da dünyanın en büyük ve en önemli firması olmasıdır. En önemli teknolojik yenilikler büyük oranda GE firması tarafından dünyaya sunulmaktadır. GE firması ile çalışmamdaki bir diğer önemli etken de bilimsel çalışmalara her zaman destek olmalarıdır. Radyolojide teknoloji ve bilim iç içedir. 2016 yılında GE firmasının Amerika’daki merkezi ile “Prostat Füzyon Biyopsi” yöntemi konusunda eğitim ve araştırma anlaşması imzaladım. Dünya’da ilk olarak GE firması tarafından geliştirilen “Real-time MR-Transrektal Ultrason Prostat Füzyon Biyopsi” yönetimini dünyada ilk kullanan radyologlardan birisiyim. Günümüze kadar yüze yakın hastada bu yöntemi uyguladım ki dünyadaki en geniş serilerden birisidir ve bilimsel sonuçlarımı yakında tüm dünyaya açıklayacağım.
“Tıbbın temeli tanıdır” diyorsunuz. Doğru zamanda doğru tanının konulması tedavi sürecini belirlerken, teknolojinin buradaki yeri konusunda neler söylersiniz?
Gerçekten öyle, tıbbın temeli tanıdır. Sizin de belirttiğiniz gibi doğru zamanda, doğru tanının konulması hastanın tedavi başarısında çok önemli bir etkendir. İncelemeyi yapan radyoloğun tecrübesi ve bilgi birikimi bu konuda son derece önemlidir. Ayrıca inceleme sırasında kullanılan cihazın teknolojisi de erken ve doğru tanıda çok değerlidir. Bizlerin teknolojiyi yakından takip etmesi ve hastalarımızı yeni teknolojik cihazlarla incelememiz gerekmektedir. Daha önce de belirttiğim gibi doğru tanıda iki temel faktör vardır; birincisi radyoloğun bilgi birikimidir, ikincisi de inceleme sırasında kullanılan cihazın teknolojik üstünlüğüdür.
Türkiye’de ve uluslararası alanda ultrason konusunda eğitimler veriyorsunuz. Biraz da bundan bahseder misiniz?
Meslek yaşamımın büyük bir bölümü tıp öğrencisi, radyoloji asistanı ve uzmanı yetiştirmekle geçti ve bu bana büyük bir keyif ve onur verdi. Üniversite hocalığım sırasında çeşitli ulusal ve uluslararası toplantılar ve sempozyumlar düzenledim ve pek çok toplantıya da davetli konuşmacı olarak katıldım. Pek çok ulusal ve uluslararası makaleler yazdım. Yıllar içerisinde edindiğim bilgileri ve tecrübelerimi meslektaşlarıma aktarmak beni her zaman çok memnun etti. Üniversiteden ayrıldıktan sonra bilimsel çalışmalarıma ve araştırmalarıma devam ettim. Azerbeycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Afrika gibi ülkelerde ultrasonografi alanındaki yeni teknolojik gelişmeler konusunda konferanslar düzlenledim. Zaman zaman da Diason Ultrasonografi Merkezi’nde değişik ülkelerden radyologlara kurslar düzenlemekteyim.