Son yıllarda psikolojik problemlerin hem ruh sağlığımıza hem de fiziki hastalıklara sebep olması ile ilgili birçok çalışma ve uygulama ortaya çıkmıştır.
Daha çok psikosomatik hastalıklar olarak bilinen bu konu aslında bugünün konusu değildir.
Çok eski tarihlerden beri çoğu hastalığın başlangıcının aslında dengede olmayan ruh sağlığından kaynakladığı düşünülmektedir. Ünlü tıp adamı, astronom olan İbn-i Sina birçok hastalığın kökeninin psikolojik sebepler olduğunu belirtmiştir. Örneğin öfkenin karaciğer hastalıklarına, korkunun böbrek hastalıklarına, stresin kalp ve beyin hastalıklarına sebep olduğu gibi daha birçok hastalığın psikolojik sebebini tanımlamıştır. Günümüzde yapılan çalışmalar TSSB (Travma sonrası stres bozukluğu)’nun deri problemleri, mide-bağırsak hastalıkları, fibromiyalji, migren gibi hastalıklara sebep olduğu yapılan çalışmalarla ispatlanmıştır.
Günümüzde fiziki hastalıkların neredeyse çoğunluğunun psikolojik bir kökene dayandığı ile ilgili hipotezlerin arttığı görülmektedir.
Doğu tıbbı, şamanlar gibi eski topluluklarda ve eski dönemlerde de hastalıkların kaynağı olarak psikolojik problemler gösterilmiş ve bu psikolojik problemlerin kaynaklarına ulaşılıp bir şekilde bu kaynaktaki tamamlanmamış meseleler ya da bastırılmış duyguların sağaltımı ile hastalıklardan kurtulma yoluna gitmişlerdir.
Yaşadığımız bizi rahatsız eden duygular, temas etmekten kaçtığımız duygular bir şekilde dışa vurulmak isteniyor. Eğer biz bu olumsuz duyguları yaşamaz, temas etmekten kaçınmak istersek bir şekilde bu duygular kendilerini ya psikolojik rahatsızlık ya da fiziki bir hastalık olarak kendilerini var etmek istiyorlar.
Örneğin, kişi hazmedemediği bir duyguyu mide problemi olarak yaşıyor. Haketmediğini düşündüğü bir söz karşısında duygusuna temas etmiyor, öfkesini içine atıyor. Temas etmediği, bir şekilde deşarj etmediği bu duygu midesinde bir reflü, gastrit gibi hastalıklarla karşısına çıkabilir.
Psikiyatrist Bessel A. Van Der Kolk’un “Beden kayıt tutar” kitabı; travma anında sadece beynimizin bu travmayı, duyguları kayıt etmeyle kalmayıp vücudumuzdaki her hücrenin de o travmayla ilgili bir kayıt aldığı temeli üzerine yazılmıştır. Bu kayıtlarda bizde ya psikolojik ya da fiziki hastalıklara sebep olmaktadır.
Hatta çocukluktan var olan hastalıkların anne ve önceki kuşaklardan epigenetik olarak aktarıldığını gösteren birçok çalışma mevcuttur.
Anne eğer bir travma yaşıyorsa bunun anne karnında gelişen bebek’e geçmesi mümkün. Anne karnındaki bebek anne ne yaşarsa kendisi yaşıyor gibi hissediyor ve doğduktan sonra veya ileriki yaşlarda bu travmanın etkileri ya fiziki ya da psikolojik rahatsızlık olarak ortaya çıkabilir. Hatta bazı rahatsızlıklar birkaç kuşak sonrasına aktarılabilmektedir.
Travmalar ve hastalıklar bağlantısındaki en büyük rolü ilkel beynimizin üstlendiği düşünülmektedir. İlkel beynimiz bizi tehlikelerden korumak için bizim hayatta kalmamız sağlamak için çeşitli programlar çalıştırmaktadır. Çalıştırdığı bu programların çoğunluğu bizim kontrolümüz dışında başlamaktadır. Beynimizin bilinçaltı dediğimiz kısım da ise bizim bilinçli beynimizle istemediğimiz bir programda başlatılabilmektedir. Bilinçaltımız da bunu bize fayda sağlaması için yapmaktadır. Örneğin artık çok yorulan bir bedeni veya zihni dinlendirmek için bilinçaltı o kişiyi artık durdurmak için hareketini kısıtlamak ve dinlendirmek için bir hastalık başlatabilir. Bazen hastalıklarımız bize yan fayda sağlamak için bu amaçla ortaya çıkabilirler.
Peki bu açıdan baktığımızda daha az hasta olmak için bir şey yapabilir miyiz?
Bu alanda çalışan kişilerin konu ile ilgili birkaç önerisi var.
Olaylar karşısında yaşadığımız duyguları iyi ve kötü olarak nitelendirmeden, her duygunun insan için gerekli olduğunu kabul etmek. Sonrasında bu bizi kötü hissettiren duygulara direnç göstermeden ne hissediyorsak o duyguları sonuna kadar, o duyuları bastırmadan ve kaçmadan yaşamak. Bir başka deyişle o enerjinin akmasına izin vermek. Aksi takdirde bu enerji başka bir şekilde bizde var olmaya çalışacaktır.
Bizim başımıza gelen olumsuz diye nitelendirdiğimiz, bizi rahatsız eden ve değiştirmemizin imkânı olmayan durumlara direnç göstermeden kabul etmek de sağlıklı ruh ve beden bütünlüğümüzü korumaya yardımcı olacaktır.
Duygularımızı bastırmadan uygun bir yolla o duyguları yaşamak duyguların bize vereceği olumsuz etkileri önlemeyi sağlayacak bir yol olacaktır.
Halk arasında gamsız insanların daha az hasta olması ve uzun yaşamalarının sırrı da büyük ihtimal budur. Ne dersiniz?