1 Kasım milletvekili genel seçimi huzur ve sükûnet içinde gerçekleşti. Millet iradesi istikrarda birleşti. Bende herkes gibi seçim sonuçlarının ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Yoktan sebeple ekonomik bakımdan ülkenin birikimleri heba oldu dersek yanlış söylemiş olmayız. 2015 yılı ekonomik bakımdan sıfır çekti. Ülke kalkınma adına hiç bir şey kazanmadan geri gitti. Üretim, ihracat rakamları düştü, vergi gelirlerinde azalmalar oldu, şirketlerin sermayeleri azaldı, kredibilitesi erozyona uğradı. Yazılan çek, protesto senet sayısı arttı. Kısaca milli gelir azalarak ülke ve halk beraber fakirleşti. Seçimin sonucu olarak tek partili hükümetin kurulması sevindirici olmakla beraber boşa geçen koskoca bir yılın yarattığı hasarın kısa sürede tedavi edilmesi, piyasaların güven ortamına kavuşması bir hayli zor. Bir yılda oluşan hasarın tamir süresinin kısalması, iktidarın azimli çalışması, reformcu eylemlerin halkın beklentilerine cevap verecek şekilde yasallaştırılması ve hayata geçirilmesi ile paralel seyredecektir. Bunun için millet olarak siyasetçilerden ve ülkeyi yönetenlerden yapıcı, birleştirici, halkın beklentilerini görebilen, dünyadaki gelişmeleri izleyen, rakiplerine saygılı, millete sevgiyle bakabilmelerini bekliyoruz. İtişme ve kakışmalarla enerji kaybetmenin bu ülkeye zararının neler olduğunu görebilen siyasetçi ve yöneticilerimiz olsun istiyoruz. Kısaca ülkeyi yönetenlerden ve siyasetçilerden ülke dinamiklerini harekete geçirecek davranışlar sergilemelerini bekliyoruz. Bu konuda başta hükümete, siyasi partilere, bürokrasiye büyük sorumluluk düşüyor. İşini başarı ile yapmak isteyeni kösteklemeyen, bugün git yarın gel demeyen, yatırımcının, tacirin ve tüccarın önünü açarak ülkenin büyümesine katkı sağlamalarını bekliyoruz. Köstekleyen değil, destekleyen, teşvik eden yönetici ve bürokratlar istiyoruz. Geçen ay orta seviyede büyüklüğe sahip bir batı Avrupa ülkesine ticari seyahatim oldu. Konu o ülkede tıbbi cihaz üreten firmalar ile potansiyel Pazar gördükleri ülkelerdeki firmaları bir araya getirip, tanıştırmak, görüştürmek ve iş birliği imkânı yaratmak idi. Organizasyonun kalitesini ve buna benzer organizasyonların sadece medikal sektör için değil tüm sektörler için devletin bir kuruluşu tarafından sürekli olarak yapıldığını duyunca çok şaşırdım. Organizasyonda Türkiye’den sadece iki kişi vardı. Diğer ülkelerden davetli toplamı 80 kişiydi. Ülkelerin nasıl zenginleştiğini, ekonomilerini nasıl büyüttüklerini, Dünya pazarında firmalarının ve markalarının yer alması için devletin nasıl destek verdiğini, her şeyin plan dahilinde kesintisiz nasıl yürütüldüğüne şahit oldum. Gelişmiş ülkelerin ticari ataşeliklerinin pazarlama şirketleri gibi sektörel sivil toplum kuruluşları, sanayi ve ticaret odaları ile ortaklaşa ahenk içinde firmalarının dünya pazarında önünü açmak için nasıl çalıştıklarını gördüm. Ülkemizde de tam bu organizasyona benzemese de bazı dönemlerde dış ticaretin arttırılması için tanıtım çalışmaların yapıldığını, ticaret bakanı, başbakan ve cumhurbaşkanının iş adamlarını yanlarına alarak dış ülkelere iş seyahatlerini sıklıkla yaptıklarını biliyoruz. Ancak bu çalışmaların süreklilik arz etmemesi, organizasyonların tüm sektörler bazında yapılmıyor olması en önemli eksiklik. Planlı ve sürekli yapılmayan, spontane yapılan bu çalışmalardan istenilen sonucu almak mümkün olamıyor. Dileğim Türkiye’yi yönetenler ve ülkedeki bürokratik anlayış milli bir felsefede birleşir Türkiye’yi her alanda gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak için belli bir plan dahilinde Türk sanayicisi ve iş alemine destek verirlerse istenilen başarı ancak bu şekilde yakalanabilir. Bu hedefin yakalanması için iş alemi ve ilgili bakanlıkların koordineli çalışmalar başlatmak için yarından tezi yok harekete geçilmeleri gerekir. Mevcut halleriyle ticaret odaları, sanayi odaları ve TOBB üyelerine bürokrasinin en ağır hallerini uygulayan kurumlara bürünmüş durumdalar. Bu kurumlar sadece üyelerden para almayı bilen kuruluşlar olup, üyelerine hiç bir şey vermeyen, sektörel sorunlarını çözmekten uzaklar. Bu nedenle her sektörde dernekler, federasyonlar ve konfederasyonlar kurulmakta. Sektörel derneklerin kurulması bir ihtiyaçtan olduğuna göre bu durum odaların görevlerini gereği gibi yapmadıklarının somut göstergesidir. Sözün özü odur ki deneyimli ve tecrübeli bir iktidardan millet olarak beklentimiz, ülkeyi şaha kaldıracak reformları hayata geçirip, ülkenin dinamik, müteşebbis ruhu ile birleştirip, Türkiye’yi dünyada ilk on ekonomi arasına sokmak için kolektif çalışmaları başlatması. Mevcut çalışma şeklimizle ve sudan sebeplerle ve şahsi çıkarlar peşinde koşan hal ve davranışlarla ülkenin gerilmesi sonucunda enerjimizin tüketilmesiyle Türkiye’yi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak hayal olacağı gibi daha da geriye götüreceği kesindir. Genç ve dinamik Türk milleti artık 2015 yılı gibi boşa geçen yıllar yaşamak istemiyor. Ülkeyi yönetmek için ortaya çıkacak siyasilerin halkın bakış ve beklentilerini iyi okuması ve bu paralelde vizyon sahibi olmaları gerekiyor.