Basel’de hediyelik eşya satan bir dükkandan ufak tabaklar almak istedim. Mağaza sahibi hanım tabakları incecik bir kağıda sardı. Bavula koyacağım, bir kat daha sarar mısınız? Dediğimde, indirimdeler, saramam dedi. Peki taşımak için bir poşet verir misiniz? dedim; Gerek yok, çantanız büyük ona koyabilirsiniz diye yanıtladı. Varlıklı memleketlerde zihniyet böyle çalışıyor. Az tüketip, çok biriktirerek.
Mesela Basel’de ev ve mağazalar önünde güvenlik ve vale servisi yok; akşam 10’dan sonra dışarıda pek kimselere rastlanmıyor. İsviçre saati gibi işleyen trenlerde saniyelik sekme yok; ülkeyi tıngır mıngır baştan sona trenle gezebiliyorsun. Mesela İsviçre’de arabayla, evle, parayla hava atma yok, evlere temizliğe gelen de yok; hemen herkes günlük temizliğini, alışverişini, çocuğunu okula getirip götürmeyi kendisi yapıyor. Basel’de her köşeyi dönüşte evin çatısında, sokağın kenarında, restoranın bahçesinde bir heykel sizi selamlıyor. Her meydanda akan bir çeşmenin sesi. Tabi herşey gibi İsviçre de değişiyor; Alpler’deki karlar eskisi gibi değil; yaya geçidine yürürken duran arabalar artık sabırsızca yayadan önce geçide ulaşmayı umuyor. Daha hızlı akıyor hayat, gençlik daha farklı, şehirler daha kalabalık…Basel malum sanatıyla ünlü bir şehir; unvanı da sonuna kadar hakediyor. Şehir bir Açıkhava Müzesi gibi, yürüyüp akşam eve gidince, acaba hangi köşede neyi kaçırdım; yetmedi yarın baştan başa başlamalıyım hissiyle yastığa baş koyuyor insan. İsviçre yeşil, huzurlu, güvenli, insanları sakin, sabırlı, yardımsever…
Bu yıl İstanbul, Karaköy, The Wall Art Gallery’de sanatla bilimin içiçe geçtiği Yönetsel Beceri Gelişim Atölyesi düzenlemeye başladık. Yöneticiler için yarım günlük atölyede, duygusal zeka, esneklik, çeviklik, dayanıklılık, yaratıcılık, stres yönetimi, motivasyon ve değişime uyum konularının işlendiği ve zihnin farklı katmanlarına yolculuk yapılan, disiplinler arası bir eğitim sunuyoruz.
Neuroscience News’ın haberine göre; sanat eserlerine bakmak, insanın ruh halini iyileştirip, endişe ve kaygıyı azaltıyor. Norveç’teki Turku Üniversitesi, görsel sanatları izlemenin duygularımızı nasıl etkilediğine dair bir araştırma yayınladı. Araştırma, farklı sanat eserlerinin, zihnimizdeki hangi duyguları hareket ettirdiğini inceliyor. Sanatı izlemek, kişilerde çok farklı his ve duygular uyandırıyor. Eserler üzgün ve korkutucu olsa da, kişilerin hissettikleri duygular hep olumlu. Prof. Lauri: “Sanat eserini izlerken yaşanılan duygusal deneyim, vücudun güçlü tepki vermesine sebep oluyor. Bakarken gözün en fazla takıldığı objeler ise, insan figürleri. İnsanlar birbirlerinin duygularına empati duyma eğilimindeler ve bu sebeple de, sanattaki insan figürünün temsil ettiği duyguyu anlayıp, empati kurmaya çalışıyorlar. Sanat izleyicileri eserlere bakarken, farkında olmadan, duygusal aynalama yönetimini kullanmaya çalışıyor.” – Bazen gülen, bazen üzülen Mona Lisa’ya neden bu kadar ilgi olduğu da böylece anlaşılmış oldu.-
Araştırmaya 1,186 kişi katılıyor ve 300 adet sanat eserinin kişiler üstündeki duygusal etkisi inceleniyor. Araştırmanın sonucu, deneyimlenen sanatın, vücudumuzda verdiği tepkide belirgin bir rol oynadığına işaret ediyor. Prof. Nummenmaa: “Kişiler sanata yakınlaştığında, vücudun verdiği duygusal tepki uyarılıyor. Bu uyarılma, kişilerde haz merkezini tetikleyerek, kişileri olumlu duygu durumuna geçiriyor. Bu sebepledir ki, sanatla tetiklenen pozitif duygular ve vücut tepkileri, zihinsel sağlığın iyileşmesi için kullanılabilir.”
Olumlu duyguları besleyen hormonlar olan seratonin ve dopamin arayan ve dolayısıyla daha sağlıklı zihin ve vücut isteyen herkesi ‘Sanatla Değişen Liderlik’ eğitim programımıza davet ediyoruz.
Kuantum Dolanıklığı: 2022 Nobel Fizik Ödülü kuantum mekanikleri konusundaki çalışmalarından ötürü Alain Aspect, John F. Clauser ve Anton Zelinger’e verildi. Ödül, kuantum dolanıklığı kuramının ispat edilmesi sebebiyle verildi. Teoriye göre; aynı koşullarda doğmuş, bir başka değişle aynı kuantum durumunu paylaşmış bir faton ya da elektron çifti, büyük mesafelerle birbirinden ayrılsalar bile, bir şekilde bağlı kalmaya devam ediyor. Parçacıklar arasındaki bu ilişkiye ‘dolanıklık’ adı veriliyor. İki veya daha fazla parçacık, aralarındaki mesafeden bağımsız, birbirini etkileyebilmekte; evrenin herhangi bir noktasından uzaklık fark etmeksizin aynı davranabilmektedir.
Aralarında milyonlarca ışık yılı mesafe olan kardeş parçacıklar eş zamanda birbirinden haberdar oluyor, ışık hızından daha hızlı bir etkileşime geçiyor.
Evren bu, neyin birbiriyle, nasıl dolanacağını kim bilebilir? Ya da belki de, beynimiz değiştiğinde dünyamız değişmektedir…