Mehmet Ali ÖZKAN
Son yıllarda stabil giden döviz kurları ekonomide belli bir büyümeyi beraberinde getirmişti. Sanayici, tüccar, yatırımcı ekonomik açıdan gelecekle ilgili az çok öngörülerde bulunabiliyordu. Büyük enflasyonları unutur hale gelmiştik. Faiz oranları % 20’lerin altında, enflasyon tek haneli rakamlar seviyelerinde seyrediyordu.
Son yaşanan yüksek oranlardaki döviz dalgalanmaları yakalanmış istikrarı adeta yerle bir etti. Fert başı gelir azaldı? Türkiye USD, EURO karşısında fakirleşti. Halkın alım gücü bir hayli azaldı.
Nedir bu kurların bu kadar artmasının nedeni? TL neden bu kadar değer kaybediyor? TL’nin bu kadar değer kaybetmesi reel ekonomik verilerle izah edilebilir mi?
Bu kur artışlarının ekonomik göstergelerle izah edilemeyeceği noktasında tüm ekonomi uzmanları birleşiyorlar. Peki, kurların artmasındaki gerçek sebep nedir? Seçildiği günden beri Dünyanın başına bela olmaya devam eden ABD Başkanı TRUMP’ın Türkiye’ye karşı özel bir ekonomik yaptırım başlatmış olması ve tüm dünyada ekonomi üzerinden yapılan soğuk savaşların sonuçları sebepler arasında ilk sırada olanlar.
ABD eskiden Türkiye’ye buna benzer yaptırımları ve sinsi planlarını sessizden ve derinden yapıyordu. Şükürler olsun ki TRUMP ve ekibi artık bunları açıkça yapıyorlar. ABD tarihi boyunca Türkiye’ye ne vermişse, lehte hangi eylemde bulunmuşsa mutlaka bunu bir menfaat karşılığı yaptığı konusunda hiç şüphe yok. Bunu ülkemizde sanırım herkes bilmekte. Soru şu, ABD Türk hükümetinden bu sefer ne istedi de alamadı? İstenenler basına yansıdığı gibi sadece rahip BRUNSON’un tutuklu olması mı? Yoksa, Türkiye 15 Temmuz darbe girişimi ile bazı şeylere uyandı mı? Bazı gerçeklerin farkına varıp Türkiye’de yapılan tüm darbelerin arkasında ABD’nin olduğunu görüp bağımsızlık adına kendi göbeğini kendisi kesmeye karar mı verdi? Bu konuda birçok teori sıralanabilir.
Gerçek o ki, macun tüpten çıktı? Çıkan macun tüpe girmez. ABD Türkiye’ye bundan böyle istediklerini yaptıramayacağını anlamış olmalı ki elindeki kur silahını ekonomik baskı olarak hayata geçirdi. Bunda İsrail’in de parmağının olduğu unutulmamalı. Türk ekonomisi büyük oranda dışa bağımlı olduğundan ve cari açık gibi bir sıkıntısı bulunduğundan dolayı yaptırımlara anında direnç gösterip kuru durdurma gücü ne yazık ki kısıtlı. Gösterilen dirençlerde istenilen etkiyi bir anda sağlayamıyor. Bu zaman alacak.
Türk ekonomisi kurlardan dolayı kısa süreçte bir hayli etkilendi ve etkilenecektir. Enflasyon artacak, faizler yükselecek, buna bağlı olarak yatırımlar azalacaktır. Alışılagelenin dışındaki bu süreç ekonomik açıdan halkımızın moralini bir nebze bozacaktır.
Millet olarak şunu sormalıyız kendimize ve çevremize. Bağımsızlık mı? Yoksa yıllardır olduğu gibi ABD güdümünde kalıp onların isteklerine boyun eğen, bağımsız gibi görünüp bağımsız olmayan bir Türkiye olmaya devam mı edelim? Her seçim öncesi veya siyasi partilerde lider değişimi öncesi lider adaylarının ABD’ye gidip icazet alma geleneği devam mı etmeli?
Milletimizin tamamı, olamıyorsa yüksek çoğunluk bu soruya benim tercihim bağımsızlıktır diyebiliyorsa, Türkiye bu baskıdan kısa sürede başarıyla ve kârlı olarak çıkabilir. Onun için millet olarak fotoğrafı doğru görüp, bağımsızlığımıza karşı yapılan bu oyunu bozmak için milli bir duruş sergilemek gereklidir. Tüm dünya ABD’nin kirli, çıkarcı oyununu görmüştür. Görmeyenler kördür veya şimdilik menfaatleri karşılığı bu oyunu görmüyorlardır. Krallıkla ve kabilelerce yönetilen bazı ülkelerde saltanatlarını sürdürmelerinin ABD’ye bağlı olduğunu bildiklerinden dolayı ABD’nin oyununa boyun eğerek kendi milletlerine zulüm çektirmeye devam edeceklerdir.
Dünya ekonomik çıkarlara bağlı olarak karşılıklı yapılan ekonomik yaptırımlar ve soğuk savaşlar nedeniyle çok kutuplu bir şekil alma yolunda hızla yürüyor. Bu süreçte dengeler yer değiştirecek. Kimin hangi kutupta yer alacağı, nereye yakın olacağını milli menfaatler belirleyecektir. Bu süreçten kaçınılması söz konusu olmayacaktır. Büyük küçük tüm ülkeleri tehdit eden ekonomik yaptırımların etkisine ve ABD’nin Türkiye’ye özel olarak uygulamakta olduğu Dolar baskısına karşı yapılması gerekenler arasında başta Türkiye Cumhuriyeti devleti başta olmak üzere her Türk vatandaşına büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir.
Fırsatçı olmadan, günü kurtarma adına hareket etmeden Ülkemizin bağımsızlığına karşı yapılan bu haksız yaptırımları ve her türlü baskıya karşı dik durmak zorundayız. Fırsatçılık yapılmamalı. Kurlardan fazla etkilenmeyen sektörlerin fiyat artışlarını reel ölçüde yapmaları gerekir. Kamu kurumları özellikle ithal edilen ürünler için yapmış oldukları ihalelerde taahhütçü firmaları mal teslimleri konusunda serbest bırakmalı. Hükümet bu konuda gerekirse geçici yasal düzenlemeye gitmelidir. Firmaların kendi hatalarından olmayan, sebepleri herkesçe bilinen kur dalgalanmasına bağlı olan maliyetler karşısında firmaları batmaktan korumalıdır. Firmalar da Devlet de bu konuda samimi olmalıdırlar. Devlet milletine, millet devletine güvenmelidir. Gün samimiyet ve dayanışma günüdür. Kamunun Sağlık kuruluşları tıbbi cihaz ihale sözleşmelerinde mal fazlası maddesini kesinlikle uygulamamalı. Bu konuda Sağlık Bakanlığı önderlik yapıp, tedarikçisi olan bu firmaların yaşaması için kurumlar nezdinde harekete geçmelidir. Aksi takdirde sektörde yerli tıbbi cihaz, ilaç üreticisi ve tedarikçi firma kalmayacaktır. Mal stoklayan, gereğinden fazla zam yaparak fırsatçılık yapanlar, ambalaj oyunları yapanlar, gramajdan ve adetten çalanlara diyecek fazla bir şey yok. Onları Allah ıslah etsin.