Ege Tıbbi Cihaz Üretici ve Tedarikçileri Derneği (EGEDER) Başkanı Onur Akgün:
“Yüksek katma değerli bir sanayi kolu olan tıbbi cihaz sektörü hak ettiği noktada değil”
Ege Tıbbi Cihaz Üretici ve Tedarikçileri Derneği (EGEDER) Başkanı, TÜMDEF Başkan Vekili Onur Akgün ile bir söyleşi gerçekleştirdik:
EGEDER ve TÜMDEF’in son dönem çalışmalarından biraz bahsedebilir misiniz? Sektör STK’ları olarak kamu kurumlarıyla ilişkileriniz nasıl? Sektör ile ilgili görüşleriniz dikkate alınıyor mu?
Tıbbi cihaz sektörünün Federasyon ve Dernekleri olarak, en temel amacımız, herkes için erişilebilir, kaliteli ve daha iyi sağlık hizmet sunumuna katkı sağlamaktır. Gelişen regülasyonlar, mevzuatlar ve teknolojiyle finansman arasındaki dengeyi sağlamak için tüm STK’larımızla yoğun çalışmalar yaparak, ulusal ve uluslararası platformlarda temsiliyet sağlayarak, sektörümüzü ileriye taşımaya gayret ediyoruz. TÜMDEF ve üye derneklerimizle, sağlığın tüm bileşenlerinde, sektörümüzün değişikliklere ayak uydurabilmesi adına ilgili regülasyonların, satın alma ve geri ödeme kurallarının, piyasa gözetim ve denetiminin, yanı sıra sağlık hizmet sunumunun sağlanmasındaki çalışmalarımızı büyük bir özveriyle sürdürüyoruz. Geçtiğimiz yıllarda hayata geçirdiğimiz TÜMDEF Akademi ile sektörel eğitim ve toplantılarımızı gerçekleştirerek firmalarımızın gelişimine destek oluyoruz. Bununla birlikte hem Derneklerimiz hem de Ticaret Odalarımızla birlikte ülke genelinde güncel sorun ve konularımızla ilgili birçok eğitimler düzenliyoruz ve sektörümüzün gelişimine katkı sağlıyoruz. 2021 yılının sonlarında, Sağlığın dinamosu: “Türkiye tıbbi teknoloji ve cihaz sektörü” adı altında, TÜMDEF ve SEİS birlikteliğiyle bir rapor hazırlayarak ulusal anlamda mevcut durum, trendler, güncel sorunlar ve beklentilerimizi dile getirerek kamuoyunun bilgisine sunduk. Bu raporumuzu her geçen yıl değerlendirerek, güncelleyerek devam ettirme arzusundayız.
Bilindiği üzere, tıbbi cihazlarla ilgili teknik düzenlemeler, yetkili kuruluş olarak Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun (TİTCK) sorumluluğundadır. TİTCK ile yapmış olduğumuz görüşme ve çalışmalar neticesinde, sektörümüzü uzun zamandır zorlayan ‘Sorumlu Müdür’ belgesi alabilmek için lisans mezunu olma şartı arayan düzenlemede bir değişiklik yapılarak 4 yıl STE ve KDE belgesi ile çalışan meslektaşlarımızın sorumlu müdür olmasının önü açıldı. Aynı düzenlemede, kayıt personeli olarak çalışan kişilerin de STE belgesi alması mümkün olacağı gibi böylece geçici madde nedeniyle yaşanan hak kayıplarına da bir çözüm yolu bulunmuş olacaktır. Bu düzenlemelerde, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuzun desteği çok önemli ve kıymetli. Önümüzdeki günlerde ilgili düzenlemeye ait kılavuzun yayınlanmasıyla birlikte süreç hız kazanmış olacak. Bununla birlikte, Sağlık Hizmet Sunumu Kapsamında Kullanılan Tıbbi Cihazların Teknik Servis Hizmetlerine Dair Yönetmelik ile alakalı çalışmalar da sürüyor. Tıbbi cihaz sektörümüzün geleceğine ve gelişimine yönelik bütün çalışmaları, sağlıklı bir şekilde sürdürme gayreti içerisindeyiz. Sağlık endüstrisinin önemli bir sac ayağı olan Tıbbi Cihaz Sektörümüzün, herkesin ortak çıkarlarına ve ülkemizin gelecek vizyonuna hizmet eden bir yapıya kavuşmasını hep birlikte oluşturmak zorundayız.
Kamu Kurumlarımız ile iletişimin ve iş birliğinin çok iyi olduğu bir dönemde olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu iletişim ve iş birliğinin sahadaki yansımalarının ve yönlendiriciliğinin daha iyi olması en büyük arzumuz. Çok kapsamlı bir sektör olmamız nedeniyle, birçok kamu kurumumuzla ve bürokrasimizle farklı konuları görüşmek için bir araya geliyoruz. Ancak farklı konular olarak algıladığımız konu başlıklarının, bütünüyle değerlendirilmesi gerektiğinde, tüm kurumlarımızı etkileyen hususlar olduğunu gözlemliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda, Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile hayata geçen Sağlık Bakanlığı’nın himayelerinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, TÜBİTAK gibi kıymetli kurumlarımızın, bürokratları ile STK’larımızın bir araya geldiği kuruldan oluşan ve alınan kararların uygulamasının takibi ve koordinasyonunu Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun yürüttüğü Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Komitesi’ni önemsiyoruz. Geçmişte birçok faydalı toplantıya imza atan Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Komitesi (SEYK)’nin yeniden bir araya gelmesinin çok kıymetli olacağına inanıyoruz. Böylece, yetkili merciler ile sektör arasındaki iletişimin daha elverişli olacağına, tüm konu başlıklarının istişare ve çözümü noktasındaki adımlarının hızla atılacağına, üretim, teşvik ve politikaların geliştirilmesinde, kanuni düzenlemelerde daha çok rol alınacağına, geri ödemeler, fiyat politikası, borç ve alacakların düzene girmesini sağlayacak somut adımların atılarak, daha sağlıklı ilerleyeceğine inanıyoruz.
Üniversite hastaneleri ve kamu hastanelerinde geri ödeme sorunları ve DMO alımlarıyla ilgili güncel son durum hakkında bilgi alabilir miyiz?
Dünya sağlık sisteminin oluşturduğu ekonomik yük, karşı karşıya olduğu sorunların çokluğu ve karmaşıklığının yanı sıra sağlık hizmetlerine ilişkin beklentilerin değişmesi, tüm sistemin yeniden gözden geçirilmesi, yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. Sağlık sisteminde maliyetlerin etkin biçimde yönetilmesi; sağlık hizmetlerinin kalite ve veriminin artırılması, önleyici sağlık hizmetlerinin sunulabilmesi ve yaşam kalitesinin iyileştirilebilmesi için gelecek yüzyıla bir an önce farklı bir vizyon ve farklı bir perspektifle ilerlememiz gerekiyor. Ne yazık ki mevcut modelde sağlık sunumu sürdürülebilir değildir. Dünya çapında olduğu gibi ülkemizde de yüksek seyreden enflasyon ve giderek artan maliyetler, tıbbi cihaz sektörünü de vurdu…Hammadde, işgücü, nakliye, enerji gibi sektörlerde görülen artış, girdi maliyetlerini değiştirirken, bu artış sağlık hizmeti alanlarına da ister istemez sağlık enflasyonu olarak yansıyor. Sağlık enflasyonu yalnızca özel hizmet bedellerini ve ilaçları değil, çok ciddi bir ölçüde tıbbi malzeme fiyatlarını da etkiledi.
Tıbbi cihaz sektörümüz ne yazık ki bu sıkıntılı ve olağandışı ekonomik süreçte, özellikle Üniversite hastanelerinden 12 ayı aşan vadeleriyle hâlâ tahsilatını yapmakta zorlanmaktadır hatta yapamamaktadır. Üniversite hastanelerinin ödeme vadelerinin düzensiz, belirgin olmayan mali yapısı ve sistemli olmaması büyük bir sorun teşkil etmektedir. Elbette bu durumun sebebinin yapısal sorunlar olduğunu biliyoruz.
Nedir bu yapısal sorunlar?
Üniversite Hastanelerinin Sağlık Sistemindeki Yerinin Net Olarak Belirlenmemesi, Ücreti Döner Sermayeden Ödenen Personelin Dağılım Dengesizliği ve Mali Yükü, KDV yükü, Hazine Payı Ödemesinin çok düşük olması ve sayabileceğimiz birçok yapısal sorun… Ancak tüm yapısal sorunların çözümüne yönelik adımların bir an evvel atılması gerekiyor. Böylesi bir dönemde ve bulunduğumuz zaman diliminde hâlâ bunları konuşuyor olmak gerçekten çok üzücü bir durum. Kronik hale gelmiş bu durumun ivedilikle ve kökten çözülmesi gerekiyor. Kamu hastanelerimizin geri ödemelerine değinecek olursak; şu an için 3-4 ay vadeyle ödemelerin yapıldığını söyleyebiliriz. Ancak fatura tarihi itibariyle, kurum içi işlemlerin uzaması, mali işlemler ve muayene işlemleri derken, bu vadeler 5-6 ayı bulabilmektedir. Biraz önce de bahsettiğim gibi, mevcut modelle sağlık sunumu ne yazık ki sürdürülebilir değildir. Bu durum hem ilgili Bakanlıklarımızı yormakta hem de sektörü finansal anlamda zorlamaktadır. O bakımdan tek hedefimiz ve dileğimiz ülkemizin sağlık alanında daha iyi ve sürdürülebilir yapılanmalara bir an önce kavuşmasıdır. Günümüz ekonomik şartlarına uyum sağlayabilecek, reel gelişmelerle birlikte hareket edebilecek, hızlı ve proaktif çözümler üretmemiz elzemdir.
Sağlık Market sistemi ile ilgili neler söylersiniz?
DMO’nun sektörün karşılaştığı geç ödeme sorununa bir çözüm olabileceği düşünülerek kurgulanan Sağlık Market Sistemi, birtakım eksiklikleri olsa da yürütülmeye başlanmıştır. DMO ödeme vadelerinin 90 gün süre sonunda ödenebiliyor olması, kısmen de olsa firmalarımızın finansal yükünü hafifletmiştir. Ancak DMO alım yönteminde daha çok fiyat avantajına bakıldığı için ne yazık ki birçok üründe, ithal ürün fiyatlarıyla, yerli üreticilerimizin fiyatlarının, maliyetlerden dolayı yüksek kaldığını ve rekabet etme şanslarının olmadığını, sürecin dışında kaldıklarını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, lojistik ve navlun maliyetleri, kur artışlarından kaynaklı olan kayıplar, çerçeve anlaşmasındaki bazı eksiklikler ve birçok konu başlığı, uzun vadede süreci olumsuz etkileyen hususlar olabilir. DMO Sağlık Market Sistemi yeni ve genç bir uygulama olduğundan, gelişmesi gereken ve ihale yönteminin daha şeffaf olmasının gerekliliği gibi hususların olduğunu belirtmekte fayda var. Elbette STK’lar olarak bizler de ilgili sorunları ve çözüm önerilerimizi kurum yetkililerine iletiyoruz, Kurum yetkililerimiz bu konuyla ilgili gayet samimi ve açık bir yaklaşım içerisindeler, kısa vadede bu hususların çözüme kavuşturulacağına inanıyoruz.
MDR regülasyonu, medikal cihaz üretimi yapan firmalar için önemli bir konu haline geldi. Bu regülasyonun sektördeki etkileri, firmaların karşılaştığı zorluklar ve çözüm önerileri hakkında detaylı bir bilgi verir misiniz?
MDR regülasyonu, Avrupa Birliği’nde medikal cihazların pazarlanması ve kullanılmasını düzenleyen kapsamlı bir düzenlemedir. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK), bu düzenlemede Türkiye’deki tek yetkili otorite olup, AB ile ortak bir tanım kullanmaktadır. Hatta ülkemizin bu düzenlemeyle Avrupa Birliği’ne girmiş olduğunu da söyleyebiliriz. Bununla birlikte, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından oluşturulan ÜTS, tekil takip için dünya genelinde aktif olarak kullanılan ilk tıbbi cihaz veri tabanıdır. ABD’de uygulamaya konulan ve yeni AB tıbbi cihaz tüzüğü ile uygulanması planlanan tıbbi cihazların tekil takibi konusunda Türkiye’nin AB’den daha ileri bir noktada yer aldığını da söyleyebiliriz.
Bu regülasyon, tüketicilerin ve sağlık profesyonellerinin daha güvenli ve etkili medikal cihazlara erişimini sağlamayı amaçlıyor. Ancak, bu düzenleme sektörde çeşitli zorlukları beraberinde getirmekte ve birçok firma için önemli uyum süreçleri gerektirmektedir. Uyum sürecinde, özellikle küçük işletmelerin karşılaştığı bilgi edinme, maliyet ve kaynak zorlukları gibi önemli engeller var. Yani MDR regülasyonuyla birlikte işler biraz karıştı diyebilirim. Yeni gereksinimler ekstra masraflara neden oluyor. Özellikle yeniden belgelendirme, test ve denetim işleri bir hayli pahalıya mâl olabiliyor. Bu durumda, bazı firmalar maliyet konusunda sıkıntıya düştüklerinden ürün portföyündeki bazı ürünlerden vazgeçtiğini dahi gözlemliyoruz. Bu, ülkemiz için büyük kayıptır ve bahsi geçen ürünlere ithalatın yolunu açmaktadır. Portföylerimize daha fazla ürün çeşidi katmamız, ARGE ve inovasyon yapmamız gerekirken hali hazırda üretimini yaptığımız ürünlerden vazgeçtiğimiz bu senaryo oldukça üzücü. Tıbbi Cihaz sektörünün ana alıcısının kamu olması, kamu alımlarıyla üretimin teşvikini sağlayacak bir kaldıraç olarak da görülmektedir. Aynı nedenle, kamudan alacakları sürekli olarak biriken tıbbi cihaz sektöründe sermaye birikimi olmamakta, bu da sektörün mecbur olduğu dönüşümü gerçekleştirmesini zorlaştırmakta ve katma değeri artıracak inovasyona dönük risk almasını engellemektedir. Dolayısıyla Stratejik sektörlerin başında gelen sağlık sektörünün, stratejiler kapsamında verimlilik ve uluslararası rekabet gücü açısından yeterli seviyede ve de tam anlamıyla desteklenemediğini görüyoruz. Türkiye’de üretim yapan şirketlerin rekabet açısından, dış pazarda ve iç pazarda, avantaj kazanamadığını görüyoruz. Yerel Üretim Politikası uyarınca, Türkiye’de tıbbi cihaz alanında üretim yapmaya gayret eden şirketler, kayıtsız koşulsuz ve de tam anlamıyla desteklenmelidir.
Bu destekler, öncelikle eğitim ve danışmanlık hizmetleriyle başlayabilir. Kaldı ki bu aşamanın çoğu tamamlandı diyebiliriz. Birçok STK ve özellikle TÜMDEF tarafından, Ticaret Odalarımızla birlikte sektöre çok fazla eğitim verildi. Firmalara, MDR uyum sürecinde gerekli bilgiyi edinmeleri ve doğru adımları atmaları konusunda rehberlik sağlandı. Firmalarımız bu eğitimlere büyük ilgiyle katılım gösterdiler ancak hâlâ birçok firmanın sürece başlama konusunda geri kaldığını, çekingen durduğunu görüyoruz. Bu noktada devreye maliyetler giriyor. Mali destekler, özellikle küçük işletmelerin teknik belgeleri revize etme, test süreçlerini iyileştirme gibi uyum süreçlerinde karşılaştıkları finansal zorlukları hafifletebilir.
Söz konusu maliyetleri azaltma konusunda iki ana etken üzerine yoğunlaşılmalı. Birincisi yetkili kuruluşlardan alınan fiyatların oldukça yüksek olması sebebiyle bu konuda bir düzenleme yapılabilir, devlet teşvikleri artırılabilir. Bu hususta, Ticaret Bakanlığımıza büyük bir görev düşüyor, sahanın taleplerine kulak vererek, üreticilerimizin mali yükünü azaltacak destekleri koşulsuz olarak sağlamalı ve gerekli adımları ivedilikle atmalıdır. Ticaret Bakanlığımız, bu hususu önceliklendirmeli ve hatta ön ödeme desteği vererek bu kıymetli desteğini göstermelidir. Bu noktada, TÜMDEF ve bağlı Dernekleri ile diğer STK’larımızın, devletin sağlayacağı destekler konusunda üzerine düşeni yapacağına ve kritik bir rol oynayacağına inanıyorum. İkincisi etken olarak test maliyetlerinden söz etmeliyiz. Bu konuda da Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, çok ciddi bir atılım yaparak firmalarımızın test maliyetlerini düşürmek amacıyla, bir tıbbi cihaz test laboratuvarı kuruyor. Laboratuvar devreye girdiği zaman firmalarımızın test maliyetlerinin önemli ölçüde azalacağına inanıyorum. Bu minvalde çalışmalar kesinlikle hız kazanmalı.
Sektör tarafından MDR’a geçişin önündeki en büyük engelin klinik çalışma zorunluluğu olduğu dile getiriliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Belirli ürün grupları için klinik çalışma zorunluluğu kesinlikle MDR belgelendirme sürecindeki en maliyetli ve en uzun süreç olabilir. Klinik araştırma konsepti, İlaç sektöründe oldukça oturmuş ve kısmen sorunsuz ilerleyen bir süreç. Fakat tıbbi cihaz sektörü için bu durum, tam tersi bir vaziyette. Çünkü Türkiye’deki sektör üreticilerimizin, çalışmaları yürütecek olan akademisyenlerimizin ve etik kurullarımızın tıbbi cihazlara yönelik klinik araştırmalar konusunda bilgi düzeyleri sınırlı. Tıbbi cihazlar için kurgulanacak çalışma planları, zaman planı, ayrılacak kaynaklar, bürokratik süreçler, ilaç için uygulanan sistemden oldukça farklı. Zaten bu sebepten dolayı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, uzun zamandır farklı noktalarda bilgilendirme toplantıları düzenliyor ve STK’larımızla birlikte çalışıyor. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun bu eforları sonucunda pek çok üretici, klinik araştırma merkezi, akademisyenler ve etik kurullar durumun kritikliği konusunda bilinçlendirildi. Üreticilerin klinik çalışmalarına yarın değil hemen bugün başlamaları gerekiyor. Bu konuda MDR’a geçişin uzatılması büyük bir avantaj sağlamış durumda.
Şu an pek çok üretici MDR’a geçiş sürecinin uzatılmasını bir rahatlama periyodu olarak görüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Tam olarak katıldığımız söylenemez. Son yayınlanan verilere göre standart bir MDR belgelendirme süreci 18-24 ay arası sürüyor. Bu göz önüne alındığında hâlâ pek nefes alınacak bir zaman aralığı olduğu söylenemez. Ayrıca, zaten bu uzatma durumundan faydalanabilmek için MDR’a yönelik temel adımların atılıyor olması gerekiyor. Şu an hali hazırda MDR belgesini alabilmiş üretici sayısı ve mevcut onaylanmış kuruluş sayısı belli. Onaylanmış kuruluşların yaşadığı yoğunluğun bu uzatma sürelerinin sonuna doğru tekrar yaşanabileceği konuşuluyor. Üreticilerimiz, bu gerçekleri göz önünde bulundurarak planlamalarını yapmalı. Aslında, bu uzatma durumu, üreticiye vakit vermekten daha çok onaylanmış kuruluşlara vakit vermek olarak değerlendirilmeli. MDR, üreticilere olduğu kadar onaylanmış kuruluşlara da yeni bir konsept. Bu uzatma süresince onaylanmış kuruluşlar kendi iç sistemlerini iyileştirecek, MDR’a göre hazırlanmış dosyaları inceleme konusunda gelişecekler. Bu durum üreticilerin çok daha zorlu denetimler geçirecekleri anlamına geliyor olabilir. Üreticilerimiz bu zaman aralığını bir rahatlama periyodu değil, MDR’ın her bir maddesindeki gerekliliklerini nasıl sağlayacaklarını detaylı olarak düşünmeleri ve harekete geçmeleri gereken bir periyot olarak değerlendirmeliler.
Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye’de tıbbi cihaz sektörünün son durumu ve geleceği hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Türkiye, 90 milyona yaklaşan nüfusuyla, tıbbi teknolojiler ve sağlık hizmetleri için büyüyen bir pazar. Türkiye’de, gelişen teknolojiye yatkın ve bunu kullanmaya hevesli genç, kalabalık ve dinamik bir nüfusun olması, haberleşme altyapısının yeni ve çağdaş olması, eğitim kalitesi yüksek üniversitelerimizin varlığı, ülkemizin en güçlü yanları. Ancak bu durumu iyi değerlendirdiğimizi söyleyemeyeceğim. Çünkü Türkiye sağlık sektöründe gelişme sağlamış olsa da tıbbi cihazlar yönünden halen büyük ölçüde dışa bağımlı ve diğer etkenler ülke ekonomimize bu alanda olumsuz etki oluşturmaktadır.
Türkiye tıbbi cihaz pazarı 400 milyar dolar büyüklüğündeki dünya tıbbi cihaz pazarının %0,8’ini oluşturmakta ve son yıllarda ülkemizde know-how yoğunluklu ürünlerin geliştirilmesinde önemli gelişmelerin olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada sağlık sektörünün gösterdiği hızlı büyümeye paralel olarak Türkiye’de de sektör büyük bir ivmeyle gelişmekte ve Türkiye ekonomisi üzerinde önemli bir etki yaratmaktadır. On Birinci Kalkınma Planı çalışma grubu raporunda, bahsi geçen plan dönemi için tıbbi cihaz sektöründe, ülkemiz toplam tıbbi cihaz tüketiminin 2023 yılında %30 yerli üretimle karşılama yetkinliğine ulaşma hedefi belirlenmişti. Ancak günümüze geldiğimizde mevcut koşullarla, bu oranın çok çok altında kaldığımızı ne yazık ki üzülerek belirtmek durumundayız. İmalat sanayinin genelinde olduğu gibi tıbbi cihaz sektörü de girdi maliyetleri ve iş yapma kolaylığını etkileyen unsurlardan etkilenmektedir. Özellikle ucuz iş gücü gerektiren emek ve yoğun orta ve alt teknoloji segmentindeki tıbbi cihazların rekabet gücü zayıflamaktadır. Bunun yanı sıra, finansal zorluklar ve geçmiş yıllarda yaşadığı tahsilat sorunları gibi hususlar sektörü kısır bir döngüde kalmasına ve gelişiminin yavaşlamasına sebebiyet vermiştir. Ülkemizde ve dünyada Giderek artan sağlık harcamalarının bir ayağını da büyüyen tıbbi cihaz ihtiyaçları oluşturmaktadır. Dolayısıyla taleplerin değiştiği ve beklentinin arttığı sağlık sektöründe ülkemizdeki gelişimin ve desteklerin hızla ilerlemesi gerekiyor. Tıbbi cihaz pazarının toplam sağlık harcamalarının %10’nun üzerinde olduğunu bilmekteyiz. 2024 Bütçe Gerekçesi Raporu verilerine göre, kamunun toplam sağlık harcamaları; 2023’te 588 milyar TL iken 2024’te yüzde 58 artışla 931 milyar TL olacağı öngörülüyor. Bu harcamalardaki SGK’nin payı ise 545 milyar TL’den yüzde 56’lık artışla 851 milyar TL’ye çıkarılacak. Sağlık harcamalarının sürekli arttığı günümüz ekonomilerinde, sağlık endüstrisinin güçlenmesi, sürekli tüketen konumdan üreten konuma geçmenin önemi tartışılmaz bir yerdedir. Sosyal Güvenlik Kurumu, yenilikçi ürünlerin geri ödeme sistemi içine alınması konusunda oldukça tedbirli davranmaktadır. Ürünlerin geri ödeme listelerine dahil olma süreci ve koşullarını belirleyen kılavuzların özellikle yenilikçi ürünler için esnek olmadığını gözlemlemekteyiz. Ar-Ge sonucu ülkemizde geliştirilmiş yeni ve inovatif ürünlerin geri ödeme sistemine daha hızlı dahil edilmesi hususunda mekanizmalar geliştirilmesi yerli üretimin daha fazla ivme kazanmasını sağlayacaktır. Ana tüketicisinin kamu olması, kamunun sektör üzerinde yönlendirici gücünü artırmakta ve kamunun sektörün gelişmesinden sağladığı doğrudan ve dolaylı faydayı artırmaktadır. Bu bakımdan kurum ve kurullarımızla çok daha fazla bir araya gelmemiz gerekiyor. Tıbbi teknoloji alanında öncü bir üretici ülke durumuna gelmek için, tıbbi teknoloji alanında üretim yapan şirketlerin sermaye birikimi sağlamasına olanak veren koşullar yaratılarak, bu sermaye birikiminin Ar-Ge’ye aktarılmasına imkân sağlanması gerekmektedir.
Tıbbi Cihaz Sektörü çok hızlı değişime uğrayan bir yapıya sahip ve bu yüzden sektörde yer alan ürünlerin, inovasyona açık olmaları ve diğer disiplinlerden kaynaklanan teknolojik gelişmelerin tıbbi cihaz teknolojisinde çok hızlı bir şekilde uygulanabilmesi, sektördeki gelişimi ve değişimi etkilemektedir. Bu sebeple, tıbbi cihaz sektöründe gelecek yıllarda önemli değişiklikler yaşanması beklenmektedir. Gelecek yüzyılda dijital teknolojilerden yararlanılması kaçınılmazdır. Sağlık alanında dijitalleşme özellikle Covid-19 Pandemisi ile hızlanmış ve bu sayede Medikal Teknoloji Sektörü seri bir ivme kazanmıştır. Gelecek yıllarda daha da yaygınlaşacak olan Medikal Teknoloji Sektöründe istihdam yaratacak olan genç nesiller için her geçen gün farklı üniversitelerde yeni bölümler açılmaktadır. Bu da sektörümüzün geleceği için çok kıymetli ve önemli bir adımdır. Günümüzde yüksek katma değerli bir sanayi kolu haline gelen ve sağlık endüstrisinin önemli bir girdisini oluşturan tıbbi cihaz sektörünün ortaya çıkarmış olduğu ekonomik değer, birçok yerli ve yabancı şirketin ilgisini çekmektedir. Son yıllarda farklı sektörlerde yer alan yerli ve yabancı şirketlerin tıbbi cihaz sektörüne yatırım yapması, bu durumu kanıtlar niteliktedir. Türkiye’de tıbbi cihaz alanında yerli ürünlerimize olan güveni artırarak, katma değeri yüksek tıbbi cihazların üretimini teşvik etmek, yaygınlaştırmak ve geliştirerek tüm kaynakların etkin kullanıldığı, ülke geneline yayılmış medikal firmalarla rekabetçi bir tıbbi cihaz pazarına erişim en önemli hedeflerden biri olmalıdır. Ancak bu hedefin gerçekleşmesi için Jenerik ürünler üretmek zorundayız bu olmazsa olmaz bir tutum ve durum olmalıdır. Yani ticari bir marka adının, bir süre sonra ürünün adının yerine geçmesini sağlayacak ürünleri üretmeye hedeflenmeliyiz. Tıbbi Cihaz sektörü, OECD sınıflandırmasında, havacılık ve ilaç endüstrileriyle birlikte ileri teknoloji olarak sınıflandırılmaktadır. Yüksek katma değerli bir sanayi kolu olarak sağlık endüstrisinin önemli bir girdisini oluşturan tıbbi cihaz sektörü yarattığı ekonomik değerle ülkelerin gündeminde stratejik olarak yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerde tıbbi cihaz sanayinin Ar-Ge’ye ayırdığı pay diğer sanayilere göre çok yüksektir. Devletimizin tüm strateji belgelerinde de tıbbi cihaz endüstrisinin stratejik sektörlerin başında geldiğini biliyoruz ancak bu önemi ve desteği, reel olarak görmemiz ve hissetmemiz gerekiyor. Bu desteği tam anlamıyla gördüğümüz zaman tıbbi cihaz sektörünün potansiyeliyle birleştiğinde, Cumhuriyetimize yakışır ve harikulade sonuçlar elde edeceğimize inancımız tamdır.