Academic Group tarafından her ay düzenlenen “Academic Söyleşiler”in Şubat konuğu Sindirim Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nurdan Tözün, yağlı karaciğeri “yüzyılın hastalığı” olarak tanımladı ve uyarıda bulundu: “Sinsi gelişen ve belirti vermeyen yağlı karaciğer için günümüzde henüz uygulayabileceğimiz mucizevi bir ilaç yok. O nedenle AST ve ALT dediğimiz karaciğer testlerini düzenli yaptırın, günde bir saat yürüyün ve diyetinize dikkat edin. Vücudumuzda 500’den fazla rolü üstlenmiş olan karaciğerimizi korumamız lazım. Çünkü o sağlam olursa vücut ve akıl sağlımız da yerinde olur.”
Academic Group’un “sağlıklı yarınlar için sağlıklı toplumlar” hedefiyle her ay düzenlediği “Academic Söyleşiler”in Şubat ayı konuğu, gastroenteroloji alanında uluslararası çapta çalışmaları bulunan, Dünya Gastroenteroloji Derneği tarafından “Master of WGO” ödülüne layık görülen ilk Türk ve kadın hekim Sindirim Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nurdan Tözün oldu. Academic Hospital’da “Yüzyılın Hastalığı: Yağlı Karaciğer” başlığıyla herkese açık ve ücretsiz olarak düzenlenen etkinliğin ev sahipliğini Academic Group Yönetim Kurulu Başkanı, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak yaptı.
Yoğun katılımla gerçekleşen söyleşinin açılış konuşmasında Prof. Dr. Kavak, yağlı karaciğer hastalığının bir çağ yangını gibi tüm dünyayı sardığını vurgulayarak, “Peki, ne oldu da karaciğer yağlanması bu kadar artış gösterdi? Biz nerede yanlış yapıyoruz? Karaciğer sağlığı neden önemli? Karaciğerimizi korumak için neler yapabiliriz? Geleceğe sağlıklı yol almak için bu soruların yanıtlarını bilmek ve ona göre bir yaşam sürmek hepimizin görevi. Bu nedenle değerli meslektaşım Prof. Dr. Tözün’ün karaciğer sağlığıyla ilgili uyarılarını dikkate almak, tavsiyelerini uygulayıp sağlıklı yaşam tarzını benimsemek çok kritik bir önem taşıyor” dedi.
SAĞLAM KARACİĞER SAĞLAM KAFA DEMEK
Sindirim Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nurdan Tözün de karaciğer sağlığının önemine vurgu yaparak, “Vücudumuzda 500’den fazla rolü üstlenmiş olan karaciğerimize çok dikkat etmemiz, onu korumamız gerekli. Çünkü karaciğerimiz sağlam olursa bizim tüm vücut ve akıl sağlığımız da yerinde olur” dedi.
Prof. Dr. Tözün, karaciğer hastalıklarının sinsi seyirli, herhangi bir belirti vermedikleri için geç vakitte fark edilen ilerleyici hastalıklar olduğunun altını çizdi. Viral hepatitlerden (Hepatit B ve Hepatit C) sonra günümüzde en önemli karaciğer hastalığının “karaciğer yağlanması” olduğunu vurgulayan Prof. Tözün, şunları kaydetti: “Dünya Sağlık Örgütü, viral hepatitleri ‘sessiz katil’ olarak tanımlıyor. Yağlı karaciğer için de ‘sessiz salgın’ diyebiliriz. Dünya Nüfusunun yüzde 25-30’unda yağlı karaciğer mevcut. Ne yazık ki hastalıkla ilgili farkındalık çok az. Karaciğer yağlanması; karaciğerin ağırlığının en az yüzde 5’inin yağdan oluşması anlamına gelir.”
KAN TESTLERİNDE AST VE ALT’YE DE BAKTIRIN
Ülkemizde 113 bin 239 kişide yapılan bir çalışmaya göre yağlı karaciğer hastalığı sıklığının yüzde 48,3 olduğunu ifade eden Dr. Tözün, hastalığın 50 yaşın üstünde, erkeklerde, obez kişilerde, Orta ve Doğu Anadolu’da daha fazla görüldüğüne ve son 10 yılda yüzde 22 oranında arttığına dikkati çekti: “Yağlı karaciğer diyabet ve hipertansiyona eşlik edebiliyor. Çoğunlukla obez kişilerde görülse de zayıf kişiler bu hastalıktan muaf değil. Genetik faktörlerin de rolü biliniyor. Son zamanların ilgi çeken konusu mikrobiyota yani barsak bakterilerinin rolü. Diğer bir deyimle kötü bakteriler iyi huyluların yerine geçtiğinde çeşitli hastalıkların yanı sıra karaciğer yağlanmasına da yol açıyor. Başlangıçta son derece masum olarak bildiğimiz yağlı karaciğer zaman içinde, karaciğere iltihap hücrelerinin göçüyle birlikte bağ dokusu gelişmesine, siroza ve o da karaciğer kanserine ilerleyebiliyor.”
Genellikle sessiz seyreden yağlı karaciğer hastalığının tanısının çoğunlukla tesadüfen konulduğunu vurgulayan Prof. Tözün, şöyle devam etti: “Bu hastalıklar genellikle check-up için başvuran kişilerde, hiçbir şikâyet vermeyen karaciğer enzim yükseklikleriyle ortaya çıkıyor. İncelendiği zaman da bu kişilerde viral hepatitten yağlanmaya ya da karaciğer kanserine kadar çeşitli hastalıkların tanısı konulabiliyor. O nedenle mutlaka belli zamanlarda, hiç değilse yılda bir check-up yaptıralım. Bu check-up her zaman her şeyi kapsamak zorunda değil; ama özellikle karaciğer testlerine baktırmak gerekiyor. Bazı yüksek risk taşıyan hastalar mesela tip 2 diyabeti, fazla kilo problemi veya metabolik sendromu olanlar, alkol kullananlar, kortizon tedavisi görenler özellikle AST veya ALT dediğimiz karaciğer testlerini düzenli yaptırmalı, bu testlerde anormallik saptanırsa da bir gastroenteroloğa başvurmalı.”
MUCİZE İLAÇ YOK, DİYET VE EGZERSİZ YAPIN
Prof. Dr. Tözün, çağımızın hastalığı olan yağlı karaciğerde birtakım tedbirler alınmasının gerektiğinin altını çizdi ve şu önerilerde bulundu: “Sağlıklı yaşamaya özen göstermeli, kilo almamalı, düzenli egzersiz yapmalı, diyetimize dikkat etmeliyiz. Özellikle diyet yani sağlıklı beslenme çok önemli. Çünkü yağlı karaciğer için günümüzde birtakım ilaçlar geliştirilmiş olsa da henüz uygulayabileceğimiz mucizevi bir ilaç yok. İçinde glikoz, früktoz, tatlandırıcı içeren ya da katkılı, doymuş yağ asitleri içeren gıdalardan uzak durmalıyız. Kilomuzda yüzde 3 oranında bir azalma bile karaciğer yağlanmasının yüzde 35-100 arası gerilemesini sağlıyor. Yüzde 10 oranında kilo kaybı ise karaciğerde oluşmuş bağ dokusunu bile geriletebiliyor. En çok önerilen ise klasik Akdeniz diyeti. Yağlı karaciğerden korunmada ya da tedavisinde bir diğer yöntem egzersiz. Mutlaka günde en az bir saat tempolu yürümeli ya da mümkünse direnç egzersizi (örneğin pilates, yoga, ağırlık kaldırma vs.) yapmalıyız. Alkolü mümkünse hiç kullanmamalı ya da zarar vermeyecek dozda (kadınlarda 20gr/gün, erkeklerde 30 gr/gün) almalıyız. Sigara da risk faktörleri arasında sayılıyor!”
METABOLİK SENDROMU OLANLAR NE YAPMALI?
“Diyabet (ya da insulin direnci), hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve karaciğer yağlanması ile seyreden ve günümüzde MAFLD adıyla anılan metabolik sendromu olan hastalarda altta yatan hastalıklar usulünce tedavi edilmeli” diyerek konuşmasına devam eden Prof. Dr. Dr. Tözün, bu hastalarda koroner damar hastalığının en önemli ölüm sebebi olması nedeniyle kalp hastalığı açısından değerlendirilmelerinin önemine dikkati çekti.
Son olarak Prof. Tözün, seçilmiş hastalarda bazı ilaçların ve obezite cerrahisinin olumlu sonuçlara götürebileceğini, bu konuda ümit verici çalışmaların süregeldiğini aktardı ve Moliere’in “Yaşamak için yemeli, yemek için yaşamamalı” sözleriyle konuşmasını tamamladı.