Aylin ALTUNTAŞ
AA Executive Consulting Kurucusu
Future Conferences YK Üyesi
info@aaexecutiveconsulting.com
Herşey National Geographic kanalında X Kuşağı (1961-1981 yılları arasında doğan kişiler) hakkındaki belgesel dizisini izlememle başladı. Enteresan bir kuşaktır X kuşağı. Dünya savaşları sonrası bebek patlaması kuşağı denilen neslin çocukları. X harfinin Türkçe’de olmaması, bu kuşağın Türkiye’de anlaşılamamasının özeti gibidir. Apartmanda ilk siyah beyaz televizyon en üst komşumuzda vardı. Televizyona duyduğum ilgi sebebiyle fazlaca komşu ziyareti yapmam sonrası, bir gün dedem bir TV ile çıkageldi. Dedemin akıl sır erdiremediğim radyosundan dinlediğimiz seslere görüntü eklendi ve gece 12’de söylenen İstiklal Marşı ile kapanan tek kanal TV ile tüm dünyamız değişti…
Atılgan Uzay gemisiyle Kaptan Kirk ve ekibinin galakside diğer canlılarla birlikte Birleşik Gezegenler Federasyonu kurup, kurgusal 3.dünya savaşı sonrası bir geleceği anlatan bir bilim kurgu dizisini kestane yiyerek izlerdik. Dizideki emperyalizm, sınıf kavgası, ırkçılık, insan hakları ve teknoloji etkileri geleceğin habercisiymiş. Zira ilerleyen yıllarda, Kuveyt’in işgaliyle ilk defa atılan canlı bombaları salonumuzdan izler olduk. Canlı izlediğimiz savaş, beynimize atılan bomba etkisiyle yer etti. TV’de izlediğimiz Kökler dizisi fazla ağır gelip, yerini Dallas ve Flamingo Tepesi alınca, Türkiye’deki sınıf atlama mücadelesine start verilmiş oldu. Çevirmeli telefon giren evler bir adım öndeydi ki, bu evlerde bile telefonla konuşabilmek için santrale telefon numarası yazdırılıp, 1-2 gün içinde sırayla bağlanmayı beklemek gerekiyordu.
1973 ve 1979 Dünya Petrol krizlerine, Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekatı ve ambargolar eklendi. Ajda Pekkan’ın Eurovision Şarkı Yarışması’na ‘Aman Petrol, Canım Petrol’ şarkısıyla katılması biz genç zihinlere o gün için fazla anlamlı gelmemişse de, ekonomik krizle boğuşan yetişkinlerin ruh haline tercüman olduğu şüphesiz. 1980 darbesiyle de zaten konu yeniden dikta rejimine bağlandı.
Önce kasetçalarlarımız oldu, bol karışık kasetlerimiz. Eşlik eden perma saçlarımız, tozluklu neon taytlarımız, vatkalı kıyafetlerimiz, disko müziğimizle ne hippi, ne şık, ne bohem, ne de burjuva sayılırdık. Arada bir nesil olduk, nevi şahsına münhasır. Sonra Silikon Vadisi’nde abilerimiz, ablalarımız bir atak yaparak, nesli tanımlayan icatlar geliştirdi. İlk kişisel bilgisayarlar, ilk internet ve ilk cep telefonları. Dolayısıyla NESİL X’in dünyaya en önemli katkısı dijital devrim ve yuppie’lik (genç, şehirli, iyi maaşlı profesyoneller) oldu diyebiliriz. Bitcoin bize ait değil…
Bugün uzumuz hale gelen, yaklaşık 1 kg ağırlığındaki cebe sığmayan ilk cep telefonu Motorola 8000X ile Türkiye’deki ilk görüşme ise, Tansu Çiller ve Süleyman Demirel arasında gerçekleşti. O gün bugündür Türkiye aynı Türkiye değil.
Artık telefonda sesli görüşme bile yapılmıyor. Halbuki sesli görüşmenin, mesaj yazmaya göre birçok artı faydası var. Arkadaş ve aile bireylerinin sesini duymak sinir sistemimize iyi geliyor. İletişim dilinde ne söylediğimizin sadece %7 etkisi var. Ses tonumuz, gelişen sohbetteki zihinsel aynalama ve bağlanma olanağı, konuşulan konunun veya karşımızdaki kişinin durumuna göre söylediklerimizi ayarlama, düzeltme fırsatıyla sesli konuşmanın kişilerarası iletişimdeki etkisi yadsınamaz. Yazılı mesajlarda tüm bu iletişim kolaylıklarını kaçırıyoruz. Özellikle salgın sonrası insanın yalnızlık duygusu gittikçe yükseldi ve insan sesi duymak yalnızlık duygumuza iyi geliyor. Yeni nesiller olan Y ve Z kuşaklarının iletişimde yazılı mesajı tercih etmesi %70 arttı; dört gençten üçü telefonla konuşmaktan çekiniyor ve hatta konuşma öncesi heyecanlanıyor.
Yalnızlık duygumuzu gidermeye çalışırken, daha fazla ilaç da kullanır olduk. Finlandiyalı bilim insanları doğada vakit geçirmenin ilaç kullanımını azalttığı yönündeki araştırmalarını yayınladı. Haftada 3-4 defa yeşil alanlarda vakit geçirmek ruhsal problemlerin %33, tansiyon hastalığının %36, astım tedavisin %26 azalmasını sağlıyor. Yaşadığımız alanlardaki yeşilin artmasının yanısıra, yeşil alanlarda geçirilen zamanın da artması gerekiyor.
Haydi hepimiz yeniden doğaya,