Uzman Dr. Seda Ülgen tükenmişlik sendromu ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı:
• Tükenmişlik sendromu nedir?
Tükenmişlik sendromu, yaşam enerjimizin azalması demektir. Eğer kişi başa çıkabileceğinden daha fazla stres yaşıyorsa yani stres hormonları mutluluk hormonlarından daha fazla salınıyorsa giderek yaşam enerjisi azalmaya başlar. Bu durumda yaşama karşı duygusal motivasyonu, bilişsel kabiliyeti ve bedensel gücü de giderek azalır. Yaşam başa çıkılması zor, giderek ağırlaşan bir hale gelirken, insanı yaşama karşı güçlü kılacak, ayakta tutacak heves, arzu, hayal kurma, sosyalleşme, anlam bulma gibi tüm insani özelliklerini kullanmak güçleşir. Canlılığı silikleşir, varlığının özgünlüğü görünmez hale gelir.
• Tükenmişlik sendromu yaşadığımızı nasıl anlarız?
Birçok semptomu var, ancak eğer hayallerinize artık inanmıyor, yaşam anlamsız geliyor ve yaşama karşı motivasyonunuz yoksa dikkat tükeniyor olabilirsiniz. En önemli bulgularından biri yorgunluk. Duygusal, zihinsel, bedensel her alanda inanılmaz bir yorgunluk hissediyor kişi. Kimi zaman yataktan bile çıkmak istemiyor. Keyifli hissetmiyor, sadece üzerine düşen, mecbur olduğu sorumluluklarını gerçekleştirip ardından hızla kendini yaşama kapatmak istiyor. Sosyalleşmeye, kendi için iyi bir şey yapmaya üşenir hale geliyor. Öyle bir yorgunluk ki yaşamak, külfet haline geliyor.
Tabii, bu yorgunluğun yanında birçok bulgu hissediliyor. Bu bulguları 3 kategoride değerlendirebiliriz; Zihinsel, duygusal ve bedensel.
Zihinsel anlamda kararsızlık, dikkati toplamada zorlanma, hata yapma, unutkanlık, erteleme, şüpheci olma gibi belirtiler görülebilir. Kişinin bilişsel becerisinin azalması özgüven duygusunun azalmasına ve dolayısıyla karar vermede güçlük çekmesine neden olur.
Duygusal anlamda yaşama karşı coşku, motivasyon gibi duygulanımların azalması, keyif hissetmeme, çaresizlik, mutsuzluk, umutsuzluk, kaygı gibi negatif duygulanımların ağır basması veya iyi veya kötü hiçbir şey hissedememe olabilir. Hiçbir şey hissetmeme, ne olsa fark etmez hali aslında can sıkıcı bir durumdur. Çünkü duygular bizim hayata karşı pusulamızdır. Yaşam kalitemizin iyi yönde olmasını, yaşamdan tatmin olmamızı duygularımız yoluyla anlayabiliriz. Bu durumda artık kişi kendinden o kadar vazgeçmiştir ki varlığının anlamı yoktur, o yüzden kendi ile ilgili hiçbir ihtiyacı, arzusu artık ona bir şey ifade etmez, bir seçim nedeni olmaz. Zaten kişi kendini değersiz, sevilmiyor ve yetersiz hissediyordur.
Bedensel anlamda yataktan çıkıp hayata başlayacak enerjiyi bulamama, yorgunluk, kas ağrıları, sindirim problemleri, uykusuzluk, çarpıntı, solunum güçlüğü gibi bulgular olabilir.
• Tükenmişlik sendromuyla nasıl başa çıkılır?
Aslında başa çıkmak hem çok kolay hem de bir o kadar zor. Hayatımıza tekrar sahip çıkmamız ve bazı düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Hayat kalitemizi yükseltecek, bedenimizdeki stres hormonlarını azaltacak, mutluluk hormonlarını arttıracak düzenlemeler olmalı bunlar. Hayatta yaşanan birçok soruna kıyasla kulağa kolaymış gibi geliyor.
Ne var ki, unutmamız gereken bir kısmı var. Kişinin yapması gereken aslında onun tükenmesine neden olan yaşam tarzını, kimlik sorunlarını, alan koruyamama, hayır diyememe, sınır çizememe gibi kişilik özelliklerini yeniden düzenlemesi! Geçmişten gelen şu anda ona hizmet etmeyen inançlarını yeniden yapılandırması gerekiyor. Tüm bunlar kolay değil, çünkü zaten bu saydıklarım kişinin tükenmesine, hasar almasına neden oldu. Daha da önemlisi tükenmişlik sendromu yaşayan kişinin duygulanımları artık ona yol göstermediğinden ve kendinden de bir vazgeçiş halinde olduğu için bu durumla baş etmesi ayrıca zorlaşıyor. Mücadele etmek istese de bedensel ve duygusal anlamda hayata karşı çok yorgun. Kişinin ayağa kalkıp kendi için doğruları belirlemesi daha da güç hale geliyor.
Yapılacak en iyi şeylerden biri kesinlikle “DURMAK”. Bunu kısa bir tatile gitmek, küçük bir mola olarak düşünmeyin. Gerçekten tüm sorumluluklara, onu sürükleyerek akan hayata bir dur demek, kısa bir süre için kenara çekilip uzaktan yaşamına bir bakıp tekrar değerlendirmekten bahsediyorum. Eminim ki, şu anda tükenmişlik yaşayan okurların zihninden geçen ilk düşünce “İmkansız, çok isterdim ama olmaz ki” olacak. Hayat, biz olmasak da devam eder, imkansız dediğimiz birçok durum karşılaşıldığında başa çıkılır hale gelir. Şunu anlamamız gerekiyor, zaten yaşayan bir ölüye dönerken varlığımızın nasıl bir anlamı ve katkısı olabilir ki? Sevdiklerimiz, mecburiyetler için yola devam ettiğimizi söyleyebiliriz, ama bu gerçek değil. Sevdiklerimize bir şey verebilmek istiyorsak önce kendimizi sevmeyi, ayağa kalmayı ve hayatımıza sahip çıkmayı öğrenmeliyiz. Bizi asıl o çıkmazda tutan şey, bugüne kadar bizi biz yapan, nasıl sevilebilir, nasıl değerli bir kişi olacağımızı belirleyen özelliklerimizden vazgeçmek zorunda kalmak! Yani gerçek bir değişim korkusu!
• Tükenmişlik sendromu yaşayan kişiye nasıl yaklaşılmalı?
Bu gerçekten çok önemli bir nokta. Tükenmlşlik yaşayan kişiler, ne kadar şikayet etseler de yaşamlarına bir şey olmamış gibi devam etmeye çalışırlar. O yüzden de yanı başındaki sevdikleri kolay kolay karşı tarafın tükendiğini anlayamaz, sürekli mızmızlanan, bir şey beğenmeyen olarak değerlendirebilir. Unutulmaması gereken bir nokta var, kişi tükendiği zaman aslında bedenle ve dış yaşamla bir şekilde bağı kopuyor gibi düşünebiliriz. Şikayet eden, sorunu algılayan taraf bir şekilde sorunları farkında, dile getiriyor ancak kişi enerji anlamında o kadar güçsüz ki ne hayatını yönetebilecek kararları verebilecek kadar güçlü hissediyor, ne içinde öyle bir motivasyonu var. Sanki biri onun adına bir otomatik pilotun düğmesine basmış, o otomatik pilot sorgulamadan eski yaşamını bozmadan devam ettiriyor. Kişinin mızmızlanan tarafı da bu programı nasıl durduracağını, nasıl kontrolü ele alacağını bilmiyor. İşte, genelde biz bu tabloyu dışarıdan gördüğümüzde tam olarak anlamlandıramayız ve sevdiğimiz kişiye yaşamını düzenlemesi için tavsiyeler vermeye başlarız. O işten ayrıl, o eşten ayrıl, biraz kendine bak gibi. Ancak bu tavsiyeler o kişiye daha fazla ağırlık yaratmaktan başka işe yaramazlar. Çünkü kişi zaten o durumu fark ettiğinde de değiştiremiyor.
Yardım etmek istiyorsak gerçekten karşı tarafın içini boşaltmasına yardım edecek şekilde sabırla dinlememiz gerekiyor. Şikayetler ne kadar anlamsız, birbirini tekrarlayan olsa da kişi kendi sesini iyice duyana ve eylem yapmaya hazır hale gelene kadar dinlememiz gerekiyor. Bu süreçte kişiye her türlü sorumluluk çok ağır geldiği için bir süreliğine kişiyi dinlendirmek için basit görünen görevleri çocukları okuldan alma, yemek pişirme gibi üstlenebilir veya başka çözümlerle kişinin dinlemesini sağlamak için ara vermesini kolaylaştırabiliriz. En iyi yardım onun durmasına, güçlenmesine yardım edebilmek için yaşam enerjimizi onunla paylaşırken, onun yaşamını değiştirdiğinde, aldığı kararlarda yanında olacağımızı, kendini sevdiğinde, değer verdiğinde de onu çok seveceğimizi ona hissettirtmek, bu güveni vermek olacaktır. Kısaca onun için hayatı hafifleştirmemiz gerekiyor.
• Tükenmişlik sendromu kişinin hayatını ne derecede etkiler?
Aslında dereceleri var, son evre yıkım evresi. O ana kadar hafif bir tatsızlık hissinden, yorgunluğa, mental yorgunluk, metal yorgunluğu gibi takılan başlangıç safhasını anlatan bir sürü ismi var. Derecesi ne olursa olsun, bence insanın hayatı için müthiş bir çıkmaz sokak. Kişi yaşama dair anlamını, isteğini yitiriyor. Kendi varlığının bir anlamı kalmıyor, kalan tüm enerjisini sadece etrafındakilerin hayatını devam ettirmeye harcıyor. Bence korkunç bir acı, yaşarken ölmekle eşdeğer. Yine de öyle bir dönüm noktası ki hani tasavvufta ölmeden ölmek vardır ya kişinin hayatında yaşarken yeniden doğup çok daha kaliteli bir hayat yaşama şansı veriyor, tabii uyanırsa!
Her evresinde bence basamak basamak insani olan özellikler, varlık amacımızdan parçalar yitiriliyor. Sadece bununla da kalmıyor, genlerimiz yaşadığımız stresle başa çıkmak için çalışma düzeneklerini değiştiriyor, hatta türünü korumak için bu değişen özellikleri çocuklarına aktarmaya hazır hale geliyor. Yıkım evresi ise artık çok tehlikeli bir evre, çünkü depresyon da artık işin içine karışıyor ve kişinin başa çıkabilecek gücü kalmıyor. Yine de bana göre geleceğimizi hem bireysel hem toplumsal açıdan korumak için her basamağı çok önemli ve maalesef oldukça etkili.
• Günümüzde tükenmişlik sendromunun artma sebepleri nelerdir?
Nereden başlasam? Yaşadığımız çağ tükenmenin başlıca sebebi. Dijitalleşme ve artan teknoloji hayatımızın her alanına nüfus etti, büyük bir konfor sağlıyor. Ancak bizlerin nörohormon sistemi ile henüz uyumlu değil. Biyolojimize ters yaşıyoruz. Bu kadar uyaran almak, çatışan çok sayıda bilgiyi aynı anda almak, mavi ışığa maruz kalmak, 7/24 yemeğe maruz kalmak gibi her gün karşımıza çıkan içimizde işleyen hormon döngüsünü mahvediyor. Stres hormonlarını uyarıyor, mutluluk hormonlarının salınımını geciktiriyor. Dolaylı bir biçimde tükenmişlik yaşayamaya başlıyoruz.
Tabii ki, tek neden bu değil. Son dönemde gerçekten her yönden bizi çok zorlayan bir pandemi yaşadık. Beynimizin kaldırabileceğinden daha fazla belirsizlik ve bilinmeyenle karşı karşıya kaldık. Sevdiklerimizin ve kendi yaşamlarımızın tehlikede olduğunu hissettik. Bu kısa zamanda biyolojik anlamda çok yüksek strese maruz kaldık demek. Pandemiyi biz daha sindiremezken üzerine deprem geldi, ekonomik belirsizlik geldi. Teknoloji bizi günlük anlamda kümülatif strese maruz bırakırken, pandemi gibi şiddeti yüksek olaylar toksik stres dediğimiz olguya maruz bıraktı. Açıkçası bu kadar çok yönlü strese maruz kalmak tarihte eşi benzeri az rastlanılan bir durum.
Tabii, artık yaşamda aldığımız roller çok kalabalıklaştı, olasılıklar artarken hedeflerimiz, hayallerimiz maddi ve manevi daha zor ulaşılabilir oldu. Kendimizi hep en yüksek performansta ifade etmeye çalışır olduk. Tüm bunların toplamda bizlerde tükenmişlik yaratması kaçınılmaz oldu.
• Tükenmişlik sendromu depresyon ile benzer mi? Aynı belirtileri mi gösteriyor?
Depresyonda olan kişinin hayatla bağı yoktur. Ne kendi için ne dış dünya için bir şey yapmak ister. Öyle ki yeri geldiğinde yemek yemek, giyinmek, öz bakım bile anlamsızdır. Tükenmişlik sendromundaki kişi için uzun dönem dışarıdaki performansını hiçbir şey olmamış gibi sürdürür. Dışarıdan baktığınızda iş hayatında koşturan, çocukları, eşi için hala sorumluluk alan öz bakımı düzgün bireyler görürsünüz. Sadece kendilerini iyi hissetmek için yapacakları eylemlere motivasyonları, neşelerini arttıracak arzuları yoktur. Ancak tükenmişlik ilerledikçe kırılma yaşandıkça iyilikleri, vericilikleri, her şeye rağmen sorumluluk almaları değer görmedikçe, onların yorgunlukları, kendilerinden vazgeçişleri fark edilmedikçe son safha yıkıma geçerler. İşte, ileri dönemler de depresyon ve tükenmişlik artık birbirine geçmiş haldedir. Her ikisinde de yaşamak sancılı bir hale gelmiş, kişiler kendilerinden vazgeçmiştir.
• Tükenmişlik sendromu ilaçla tedavi edilebilir mi?
Tükenmişlik sendromu asıl tedavisi kişinin hayatını eline alıp yaşantısını düzenlemesi ile gerçekleşir. İlk safhalarında kişinin hayatı ile ilgili alacağı basit önlemler, yaşantısında yapacağı düzenlemeler ile büyük fayda sağlayabilir. Bu dönemde psikolojik destek alarak bu değişimi gerçekleştirmesi daha doğru olacaktır. Ancak daha ileri safhalarda hikayeye depresyonda eşlik ettiği için kişinin ihtiyaç duyması halinde depresyon, kaygı, uykusuzluk, bedensel ağrıları gibi diğer bulguları için ilaçla destek alması gerekebilir. Unutmayalım ki, hepimizin bu hayata kattığı özgün anlamlar ve renkler var. O yüzden yaşam zorlaştıkça hem kendimize sahip çıkmamız hem de birbirimize destek olmamız gerekiyor.