Ulusal ve uluslararası sağlık finansmanında hastalık yükünün masaya yatırıldığı 16. TÜSAP Vizyon Toplantısı’nda DSÖ Türkiye Ofisi Program Yöneticisi Prof. Dr. Toker Ergüder konuşmacı olarak yer aldı. Türkiye’de doğuşta beklenen sağlıklı yaşam süresine dikkat çeken Ergüder, erkeklerin yaşamlarının 15-16 yılını, kadınların ise 24-25 yılını sağlıksız olarak geçirdiğini belirtti. Kadınların yüksek vücut kitle endeksi, yüksek tansiyon ve yüksek kan şekerine bağlı bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeni ile hayatlarını büyük bir bölümünü sağlıksız geçirdiklerini ifade etti.
Sağlık sektörünün liderlerini buluşturan 16. TÜSAP Vizyon Toplantısı, 16 Ekim 2020’de “Ulusal ve uluslararası sağlık finansmanında hastalık yükü” başlığı ile gerçekleşti. Kamu, üniversite ve ilgili STK yöneticileri ve sağlık sektörü temsilcilerinin katılımı ile yapılan toplantıda,
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Sosyal Güv. Fon ve Bütçe Dairesi Başkanı Osman Nuri Erdem, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Dr. Abdulvahit Sözüer, İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, TOBB Türkiye Sağlık Hizmetleri Meclisi Başkanı Dr. Seyit Karaca, OHSAD Başkanı Dr. Reşat Bahat, Özel Hastaneler Platformu Başkanı Mehmet Altuğ, SEİS Başkanı Metin Demir ve TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın gibi sağlık sektörünün geleceğine katkı sunan önemli isimler bir araya geldi.
Türkiye İlaç Sanayi Derneği (TİSD) ve Türkiye Sigortalar Birliği (TSB) ile birlikte Abbott, Atabay, Eczacıbaşı Monrol, Janssen ve Sanofi firmalarının destek partnerleri olarak yer aldığı toplantının açılış konuşmasını TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın yaptı.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Haluk Özsarı’nın moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıda Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi Program Yöneticisi Prof. Dr. Toker Ergüder konuşmacı olarak yer aldı.
“Türkiye sağlık reformlarının kurbanı olur mu, sorusunu hepimizin kendimize sorması gerekiyor” Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi Program Yöneticisi Prof. Dr. Toker Ergüder
Türkiye sağlı reformunun kurbanı olur mu sorusunu herkesin kendine sorması gerektiğini söyleyen Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi Program Yöneticisi Prof. Dr. Toker Ergüder, “Türkiye’de yapılan ulusal hastalık yükü çalışmalarına göre de bulaşıcı olmayan hastalıklar ülkemizde hızlı bir şekilde artıyor” dedi. Dünya Sağlık Örgütünün bulaşıcı olmayan hastalıklar izleme raporunda Türkiye’nin ölüm oranını yüzde 89 olarak, 70 yaşından önce bulaşıcı olmayan bir hastalıktan ölme oranını da yüzde 16 olarak açıkladığına dikkat çeken Ergüder, bulaşıcı olmayan hastalıklarda risk faktörleri arasında tütün kullanımı, alkol kullanımı, fiziksel hareketsizlik ve sağlıksız beslenmeyi sıraladı.
Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresinin erkeklerde 75,6 kadınlarda ise 81 yıl olduğunu belirten Prof. Dr. Toker Ergüder, doğuşta beklenen sağlıklı yaşam süresinin ise erkeklerde 59,9, kadınlarda ise 56,8 olduğunu söyledi. Erkeklerin yaşamlarının 15-16 yılını, kadınların ise 24-25 yılını sağlıksız olarak geçirdiğinin altını çizen Ergüder, kadınların yüksek vücut kitle endeksi, yüksek tansiyon ve yüksek kan şekerine bağlı bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeni ile hayatlarını hasta geçirdiklerini ifade etti.
Bulaşıcı olmayan hastalıkların getirdiği yüke ilişkin Devletin 2016 yılı sağlık harcamaları ve engellilik ödemelerinin 24,6 Milyar TL olduğunu söyleyen Ergüder, bunun işgücü ve iş görmezlik gibi birtakım ekonomik kayıplarla birlikte 45 Milyar TL ekonomik yükü oluşturduğuna dikkat çekti.
Tuz, tütün, farklı aktiviteler, alkol kontrolü ve kardiyovasküler ve diyabet klinik gibi alanlarda politik müdahalelerle 15 yıl içinde 1 milyondan fazla ölümün önlenebileceğini ve 156 milyon TL’den fazla verimliliğin Türkiye ekonomisine geri kazandırılabileceğini sözlerine ekleyen Ergüder, “Özellikle kronik hastalıkların yükünü azaltmak için ‘endüstri’ çözümün mü, yoksa problemin mi parçası olacak; buna karar verip Türkiye’de belki de birtakım daha zorunlu yaptırımlarla konuyu çözmemiz gerekiyor” diye konuştu.
Hastalık yükü çalışmalarının iki temel amacını “insanların neden öldüklerini bilemezseniz, onların hayatlarını kurtaramazsınız” ve ikinci olarak “insanları neyin hasta ettiğini bilemezseniz, onları sağlıklı hale getiremezsiniz” sözleri ile açıklayan Ergüder, tüm ülkelerin sadece sağlık sektörünü değil ekonomisini de etkileyen COVID-19 pandemisi nedeni ile 2020’de küresel anlamda GSYİH’da yüzde 5,2’lik bir daralma öngörüldüğünü belirtti. Ergüder, “Bu tahminler, küresel ekonomide iki yılda (2020-21) bu kriz nedeniyle 12 trilyon Doların üzerinde bir kümülatif kayıp anlamına geliyor” dedi.
“Kurtuluş Savaşını yapan 1. Meclisin önemli gündem maddesi hastalık yükü idi”
TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın
Hastalık yüküne ilişkin araştırması neticesinde 1 Mart 1921 yılında 1. Meclisin açılışında Atatürk’ün “Sağlık çabalarımızın önemli bir bölümü bulaşıcı ve salgın hastalıkların sınırlanıp engellenmesine ayrıldı” şeklindeki ifadesine değinen TÜSAP Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabahattin Aydın, “Kurtuluş Savaşı’nı yapan 1. Meclisin önemli gündem maddesi bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele… Yani savaş esnasında dahi önemli bir gündem ve yük oluşturuyor” dedi.
Sanayileşme, kentleşme ve gelişmeler oldukça hastalık yükünün genel olarak bulaşıcı hastalıklardan çok bulaşıcı olmayan hastalıklara doğru kaydığını söyleyen Aydın, “Ancak bilhassa COVID pandemisi de bulaşıcı hastalıklardan tamamen kurtulamadığımızı, bulaşıcı hastalıkların bazen sadece bir ülkenin değil tüm dünyanın ana yükü haline gelebileceğini göstermiş oldu. Klasik gelişmeyle birlikte genel trendlerin ötesinde her zaman bizi uyarıcı ya da kaseti baştan koyan bir olay olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Tabii bunlara karşı korunmak nasıl olmalıdır? Pirimordial koruma, primer koruma, sekonder koruma, tersiyel koruma… Sağlık sistemi bu hastalıkların olmasını bekleyip sonra tedaviye odaklanılmayacağını ‘esas olan korunmadır’ sözleri ile hepimiz söyler dururuz. Ancak şunu unutmayalım ki hastalık yükleri sağlık sistemini ve hatta ülkenin ekonomisini dahi yönetir hale geliyor” şeklinde konuştu.